29 Nisan 2009 Çarşamba

SÖZLÜK



-O kadar da aptal değilsindir (o kadar aptalsın)

-Ben yazdıklarını seviyorum (seni değil)

-Herzaman olmayabilirim (aslında hiç olmadım)

Gibi..Çoğu zaman direk söyleneni anlamak gerekirken bazı istisnai-hissi durumlarda indirek anlamlar taşır söylenenler.Ve o anda muhtemelen işine geldiği gibi algılanır.Ben de öyle yaptım
Periyotlara ayırırsam süreci kendimi suçlama evresini aşıp gerçeklerle yüzleşme evresine terfi etmiş durumdayım.Her kayıp yaşandığında (ölüm,ayrılık,küskünlük) ilk evredeki suçlama konusu;sevgiyi yeterince belli edememe ya da kendini doğru ifade edememe adınadır.Oysa ki onu hiç düşünmüyormuş gibi yaparken hiç aklımdan çıkmadığını ya da hiç çaba sarfetmiyormuş gibi görünürken aslında en büyük çabayı kendi içimde verdiğimi bilmesi neyi değiştirirdi?Hertürlü ihtimali -umursanmadığım önemsenmediğim ve hatta sadece bir obje olabileceğimi- değerlendirmişken ve onun yanlış anlaşılma obsesifliğine rahmen en kötüsünü düşünmüşken dinletemediğim aksi tarafım ısrarcı.Saf işte...

24 Nisan 2009 Cuma

YOL AYRIMI



Hayatın bir bilgisayar oyunu olduğunu farzedersek,her üst kademeye geçişte karşılaşılan yol ayrımları genellikle iki seçeneği beraberinde getirir;ya düşersin,oyun biter,baştan başlamak zorunda kalırsın ya da bir level üste atlarsın.Sözkonusu bilgisayar oyunu olduğu için analitik düşünmek başarıyı getirir.Oysa ki bir satranç oyunu olsaydı sistematik yaklaşım en doğrusuydu.

Durumu analiz edip parça pinçikledikten sonra genellikle başarıya götüren karar en zor olandır.Ummadık taşın baş yarmasını beklemek beraberinde olası riskler de taşır ancak risk başarı eğrisinin doğru orantılı olduğu düşünüldüğünde olası muhtemel riskleri gözardı etmek gerekir.
Bunların dışında bir alternatif olan pause tuşu zor kararın analiz aşamasında etkili olup abartılı kullanılması durumunda zaman kaybına yol açar ve zeka geriliğinden başka birşey değildir.

Seri bir şekilde sonuca ulaşmak için pür dikkat konuya odaklanmak elzemdir,dışarıdan destek alma fikri ise-özellikle konuyla alakasız birinden-tecrübeyle sabittir,kaybettirir.

Yol ayrımlarında yararlanılabilecek bir tüyo:Derin nefes al.İçgüdülerine güven.Korkma ciddiye alma(ne de olsa bir oyun).Her handikapın bir telafisi mevcuttur.

23 Nisan 2009 Perşembe

Bizi Sen Bu Hale Getirdin ZODYAK!

Sexten sonra burç yorumları...


KOÇ : Hadi bi daaa...

BOĞA :Ben acıktım.. pizza söyliyelim .

İKİZLER : Kumanda nerede ?

YENGEÇ : Ne zaman evleneceğiz ?

ASLAN : İtiraf et harikaydım değil mi harikaydım.

BAŞAK : Kalk kalk ...! Çarşafları hemen yıkamam lazım .

TERAZİ : Sen mutlu olduysan ben de çok mutlu oldum hayatım.Önemli olan sensin .

AKREP : Hadi şimdi de çatıda yapalım ..

YAY : Ben seni ararım. SEN SAKIN BENİ ARAMA !!! (Bingo)

OĞLAK : Bana kartını versene .

KOVA : Artık ellerini çözeyim mi ?

BALIK : Canım çok iyiydinnnnn

22 Nisan 2009 Çarşamba

HASTA KİŞİ




Soğuk,ateş,titreme,öksürük,antibiyotik,aft,kırgınlık,bol ekşili tavuk suyu çorba,ıhlamur+adaçayı,battaniye,atipik pnömoni...

Tüm bunlara eşlik,hangi aklı evvel sapasağlam dişini ağzının içine konuşlanmış çelimsiz dişçisine hunharca teslim edebilir?Hadi etti,acımadı bedenine,niye yatıp uyumaz da buz gibi çilek yiyip blog yazmaya koyulur?İlk mazeretim çilek üzerine;buz gibi olması merhum dişimin yerinde yol bulan kanamanın azalması için ve 'Ç' vitamini açısından zengin oluşundan.İkinci mazeretim blog için;gözlerimi kapatmamla uykuya teslim olmam arasındaki bir nanosaniyelik sürede yüksek ateşin neden olduğu kapkabusu yani dişlerimin unufak oluşunu ve ellerime dökülüş sahnesini görmeye tahammülüm olmamasından dolayıdır.
Hastalık ruhumdan bedenime sirayet etti sonunda.

Boğa burcunda ilerleyen güneş dayanıklı olmam gerekliliğine işaret ediyormuş.Marsın desteği varmış neyse ki.Haydaa!Bir de Mars da hayat yok derler...

20 Nisan 2009 Pazartesi

Algısal Değişkenler



İnsan algısı şartlarla ne kadar değişken.Bunu bugün kendimde birkez daha yaşadım.Üç yıl önce yüzünü bile görmek istemediğim bir insanı bir kapının ardından etrafındaki kalabalığa tezat bir o kadar yanlız ve aciz olduğunu görünce içim acıdı.Öfkemin nedenini bile unutmuşken neden hala sürüncemedeydi bu konu içimde.Erken dönemde olsaydı bu yumuşama durumu,kendime kızardım sözümün arkasında duramadığım kendi otoritemi sarstığım için.Ancak üzerinden çok sular akmış ve delikanım durulmuşken olduğu için takdir ettim objektif bakabildiğim ve kendimi eleştirebildiğim için.

En harabe olduğum zamanlarımda yaptığım gibi kuşbakışı izledim olanları.Yani aslında yoğun bakımda ağzında tüple savunmasız durana değil,düşüncemle duruşum çelişik hem kendimi hem de onu izledim.Bir de hayatımın neresinde durduğuma.Adil tarafında mı,iyi niyetli mi,affedici mi,acımasız mı,duyarsız mı?Yukarıdan bakınca iyilik ağır bastı nihayetinde.Günah çıkarır gibi sokuldum yanına uyanmadan ve yine uyanmadan uzaklaşmalıydım oradan zira hiç sevmem iyiliğin göze sokulmasını...

19 Nisan 2009 Pazar

HUSSY


Adını kulağına üç kere fısıldadım,Hussy,Hussy,Hussy...

Esrarengiz gelirken ev hediyesi olarak getirmişti onu,Hussy'i yani çiçeğimi.Başka bişey olsa bu kadar sevinemezdim.Niye zahmet ettin prosedürüne gerek duymadan sanki beklediğim Esrarengiz değil de Hussy imiş gibi önce yanağımı yapraklarına değdirerek onunla selamlaştım.Hemen kaynaştık zaten ondan sonra.Sohbet almış başını giderken ara ara gözgöze geldik o başköşede süzülürken.Şimdiden bir telaş sardı;Nereye koysam,suyunu ne zaman versem,toprağını değiştirmek gerekir mi,fotosentez yapıyormudur diye.Adı da çok yakıştı şüphesiz,pembe utanmaz çiçekleri sarı aşifte gövdesi ile tam bir zilli.Görür görmez anladım ne mal olduğunu..

Sana söyledilerimi kimseye söyleme olur mu Hussy?

16 Nisan 2009 Perşembe

CEZMİ


- Benim adım Cezmi,çikolata saçlı Cezmi

Diye başladı..Gerisini dinlemedim.Kurgusunu beğenmedim.Kuklayı seslendiren adam palyaço makyajlı ve yüzüklerin efendisi kostümü ile yapay bir şiirselik katıyordu Cezmi'ye.Arada bir de belindeki kemere takılı i-pod undan acıklı keman konçertosunun bitiminde hard rock müzik fırlayıverince kuklayı unutup panik halde değiştirmeye odaklandı.Başrolde Cezmi varken birden dikkatler seslendirene geçince ben de arkada duran diğer palyaço yüzlü siyah giyimliye odaklandım.Sesçinin paniğinden bihaber,hiçbir müdahalesi yoktu.Ellerini kavuşturmuş izleyenleri (müşterileri) gözlüyordu.Bu ticari kaygı hepten soğuttu Cezmi'den.Uzaklaştım.Cezmi'ni suçu yok,ona ne söyleniyorsa onu yapıyor sadece.Kuklaları seviyorum,'gerçek' kuklaları.O yüzden toz kondurmuyorum Cezmi'ye.Zaten Cezmi değildi konumuz.

Kendimi iki festival filmi ile ödüllendirdikten sonra dönüş yolunda karşılaştım Cezmi ile.Filmler iyidi.Taksim Bey de bir o kadar misafirperverdi.Aslında iyi olan filmler değil daha çok ambianstı.İlki Yunan yapımı,vasat oyunculuk,kısıtlı mekan ve klişe bir konu ile Atina-İstanbul.Kadın erkek ilişkilerine odaklanılmıştı.İstanbul'un enfes manzaralarını bol bol kullanılmış olması kusurlarını bir nebze olsu kamufle etti.Filmin sonunda verilen mesajın hönk diye ifade edilişi oyunculuktan sonra senaryoyu da yavanlaştırmış oldu.

Diğer film Brezilya-İtalya ortak yapımı Kırmızı Adamların Toprağı.Bu film konusu itibari ile beni daha çok etkiledi zira Brezilya'nın bereketli topraklarında yaşayan gevrek tenli yerli halkı sadece vücudundaki değil ifadesindeki çıplaklıkla da değme oyunculara taş çıkaracak potansiyeli barındırıyordu.Aborjinleri çağrıştırdı.Onlar adına üzüldüm ve halime şükredecek bir neden daha buldum kendime.Eşitsizliğin,adaletsizliğin,çifte standartı ayan beyan anlatan bir filmdi.İsmini bilmediğim (sanırım zaten filmde hiç isim telafuz edilmedi) filmin başrolündeki Romeo sunun çığlıkları ile bitti.Bu filmin sonunda da çığlıklar arasına mesaj sokuşturulmuştu ama diğer film kadar batmadı gözüme.

Düşük bütçeli yapımları,ticari kaygı taşımamaları,amatör havası olan filmleri,rutubet kokulu sinema salonları ile konforda uzak oluşuyla seviyorum festival filmlerini.
Böylece hayatımın çan eğrisini yükselişe geçirmiş oldum.Ne de olsa hayattan zevk almasını bilmeli mirim.Öyle değil mi?Tek başına da olsan...

BİLİNÇALTI SORUNSALI

Bilincimden aşağılara doğru merdivenden inen küçük adam yine işbaşında.Günlük işlere odaklanmış yolda yürürken yanımdan geçen bir kadından gelen 'koku' uyardı bu durumu.Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum.An kadar kısa bir sürede duydum o kokuyu ve zihnimde tarif edemediğim ama çok tanıdık gelen birşeyler canlandı.Ne kadar yorduysam da kendimi,bulamadım ne ifade ettiğini.Hani olur ya bir isim ya da bir yer ismi takılır insanın aklına arar durursun dilinin ucuna kadar gelir tam çıkaramazsın doğru kelimeyi,için için yer durursun beynini bulabilmek için.Bu da kısmen öyle birşey.Tek farkı ne aradığımı bilmemem.Sadece kokunun çağrıştırdığı ya da kokuyla özdeşleşmiş bir film karesi aramak belki arşivden.

Bunun benzeri durumlar oluyor zaman zaman.Mesela her makarna süzüşümde ortaokuldaki aynı iki kişi geliyor aklıma.Yanlız spagetti,erişte falan değil.fiyonk makarna olacak.

Kokuyla ilgili de-başka bir koku bu-ilkokulda,okulun yakınında metruk bir ev vardı.Eski,yıkık dökük,harabe bir ev.Çocuk aklımızla oraya gider ve korkunç ürkünç hikayeler anlatırdık birbirimize.O evde bulduğumuz bir parfüm şişesine hikaye uydurmuştuk.Metruk ev çok defa rüyama girdi.Kokuyu da senelerdir,zaman zaman her duyduğumda aynı hisleri duyarım.İçim acır,sızlar.Bu hissiyat evdeki hayali kadın için mi yoksa çocukluk anım olmasından kaynaklı mı bilmiyorum.

Dün,gün içinde acil kafein ihtiyacımı karşılamak üzere plastik bardakta kahve içmekteyken yine aynı his uyandı.Plastik bardaktan kahve içmekten nefret ederim ancak üşendiğim ve zamanım dar olduğu için idareten içmeye çalıştım.Bu duruma biryerlerden aşina olduğum geldi aklıma.Çok sürmedi bilinçaltıma giden küçük adamın doğru klasörü bulması.Onbiryıldır periyodik olarak yaptığım otobüs yolculuklarında çay içemediğim için mecbur kalırdım plastik bardaktan kahve içmeye ve her seferinde kendi bardağımı almayı unuttuğumu düşünürdüm.

Bilinçaltı ile bilinç arasında o kadar uzun mesafe olmasa da salon salomenje olsa çok mu karmaşık olurdu acaba?Gördüğüm rüyaların bilinçaltı kaynaklı olduğunu düşündüğümde vazgeçtim bu fikrimden,geri aldım...

12 Nisan 2009 Pazar

ÇOCUKLAR GİBİ ŞENDİK


Pazar sabahı,geç yatıp erken kalkılmış olması münasebeti ile meymenetsiz uyandım ve çıktım evden.Oysa gideceğim yöne kanalize olabilsem pür neşe olmam gerekirdi.Çıkarken evde unutulmuş olması muhtemel bişeyler uyardı beynimi sürekli.Sevimsizlik belki de burdan geliyordu bilmiyorum.Üzerine birde hava durumuna bakılıp,tüm hazırlığı bu yönde yapıp gri bir hava ile karşılaşınca hepten geldiler hiç gitmeyenler.

Neyse ki günün sonu rivayet olunduğu üzere başladığı gibi sürmedi.İşin içinde temiz hava bol gıda olur da kötü gider mi zaten hiç.Yolda ota boka güldük,bir ara güneşi gördük:) çılgınlar gibi alkışladık nazlanmasın diye.Hız faktörünün yolaçtığı kedilik içgüdüsüyle yerime yapışıp nefes tutmam dışında herşey olacağına vardı.Gittik,gördük,gezdik vesselam.

Bugünün piknik anatemalı beyin fırtınası kelimeleri: fotoğraf,alabalık,poz vermeyen kertenkele,hamak,salıncak,ıslak ayakkabı,vurgun,Obama,testi taşıyan masum köylü kızı,Kartepe...

P.S. Siparişlerim yarın gelir umarım,feci aşeriyorum.Sanal alemin insanlık alemine hediyesidir bu site.

11 Nisan 2009 Cumartesi

TELKİN



Çocuk kahkahaları,Ardaaaaaaa,Molko'nun mavi gözleri..Yine çocuk gülüşleri,göze batan günışığı,sıkışmışlık hissi,sıcaklık,kapı zili.Molko siyah ojelerini çıkarıyor oğlu ağlarken,tekrar kapı zili...

Gündüz uykusu senin neyine.Günleri tersine çevirmişken ne güzel,iyi ettiniz beni uyandırdınız.Pilates topunu tekmeleyip yarı açık gözlerimle dağınık odadan yol buldum kendime.Ne demişti Mavi saçlı kız'ın babası 'dağınık bir odada yaşanmışlık vardır,ben düzeni severdim.Al işte!'

Kalbim kadar temiz sayfayı diye başlardık bundan onbeş yıl önce artık direk konuya girer olduk zamansızlaştığımızdan ya da bunu mazeret edindik.Ya da ben bunu adet edindim kendime,girişmeden konu gelişiyor kendiliğinden.

Havanın güzel olmasına inat eve kapattım kendimi.'Ev yutar insanı' demişti Gülse Birsel,uyarmıştı.Herşeyin canı cehenneme dedim hücreme girerken uyandığımda iyileşmeyi umarak.

Umduğumu buldum mu?Bulamadım..Bulduğumla yetinmeyip üç yıldır bu anı sabırla bekleyen merlot'uma kıydım.Kıyarken de canım isli çerkez peyniri çekti.Onun yerine müco yaptım içerken,üzerime afiyet.

Korku filmi izlerken korkmamak için sahne arkasını düşündüğüm gibi vücudumdaki ani değişimleri yadırgamamak için de fizyolojisini düşünüp kabulleniyorum geçiciliğini.Acth salınıyor olmalı estradiol ile birlikte.Geçecek,geçecek...





DEJAVU


Bulutlar içiçe ve her an başka
Bir resim oluyorlar
Başka bir adla başka bir zamanla
Rastlasaydım demiştim ya o gün sana
Vazgeçtim kaçmak yok söz bu kez
Çok güzel uyuyorsun diye yanımda
Bak çok gevezeysem hadi kapat çenemi
Sözcükler ne ki duygular yanında
Yoksa yarın sabah uyanıp ayılınca
Utanacağım şeyler söyleyebilirim şimdi
Ya da bırak hazır açmışken kapılarımı
Kalbime biraz daha temiz hava girsin
Yalancıyımdır biraz ama bana inan
Sarhoşken hep daha sahiciyim
Yine fazla içmişim bu akşam da
Coşmuş kalbim of nal gibiyim
Sağır kör dilsiz görünür kalbim
Ama bil ben aslında iyi biriyim
Bilirim çok kirlidir aşk seçilim
Ama bu kez farklı olsun diye
Sen ne dersen de denerim
Pek iyi olmadı şarkı en iyisi
Gel ortaçgil dinleyelim
Sıcaklığını verirken sen bana
Sızayım aniden kollarında
Ne zaman anlaşmış ki kalple beyin
Ve ne zaman düşünsem seni
Yaprak gibi titriyorken kalbim
la la la la la la la la la la la

Korku filmi müziği gibi başlayıp,arabesk devam edip korkutuyor insanı!Yine de yaşarken mırıldanılmış tadı var.Sevdim bu şarkıyı nedense...

9 Nisan 2009 Perşembe

Bakış Açısı


Bana göre;ikisi de yanılıyor.


:Lebezyatnikov ağlayan birini ağlaması için bir neden olmadığına inandırabilir.Bu mümkündür çünkü ağlayan zaten zayıf düşmüştür ve kendini teselli edebilecek herşeye inanmaya yolludur.Artık ağlamasını engellemiş olabilirsiniz de bunu artık zırlamasın,kafa şişirmesin diye mi yaptınız (bencilmisiniz?) yoksa üzüntüsünü azaltmak için mi ?(fedakar mı?- o halde neden ortak olmadınız?)


:Raskolnikov,o zaman yaşamak çok kolay olmazdı.Ağlamayarak herşeyin daha güzel olacağını mı sanıyorsunuz bayım!Laf olsun diye söylediğinizi umuyorum zira içinizdeki öldürme içgüdüsü bastırılmış duygularınızın tezahürüdür,yadsımayınız.




off topic:peak yapan teta dalgalarımın yerine son günlerde düz çizen alfa dalgalarından serpiştirmek istiyorum.

8 Nisan 2009 Çarşamba

ERGUVAN



Ağladım,ürperdim,üzüldüm hem de çok.Küçük ufacık bir ayrıntı gibi görünüp bir ömre bedel şeyler ifade eden bir olay tetikledi.Dolmuş şişmişim demek ki şimdiye kadar,küçük bir çentikten yol buldu üzüntülerim.Aktı aktı...Pişmanlık mı bu dışavurumun adı vicdan azabı mı?Bir benim için çaba sarfedenlere baktım,bir de benim çaba sarfettiğime.Omuzlarımı çökertti mahçubiyetim.
Sonra ne duydum ne konuştuk bilmiyorum.Uğultudan ibaretti dizlerim çözüldükten sonrakiler.Yanlızlığa şuan olduğundan daha fazla ihtiyaç duyamazdım.Kendi içimde ifade vermem gerek yargısız infaz etmeden önce.Başımı toprağa gömüp ağlasam ağlasam.Gözyaşlarımı özsuyu yapan bir erguvan yeşerse orada.Ve kimse bilmese hikayesini...

6 Nisan 2009 Pazartesi

TO TRUST OR NOT TO TRUST

İşte bütün mesele bu!

Trende arka çaprazımda oturan iki teyze nin yol boyu (yaklaşık 4 saat) 'bu devirde kimseye güvenilmez' ana temalı konuşmalarına istinaden...

Ortaokuldayım,96-97 öğretim yılı olmalı.Edebiyat dersinde,öğretmenimiz Kamil Çalışal herkes bi kompozisyon yazsın diyerek bizi azad etti güya.Sınıfta kızılca kıyamet kopuyor.Bende kakara kikiriden sonra,biraz çekinik ardından frenleri patlamış gibi yazıyorum kompozisyonumu;Sürekli elinde salçalı ekmek sabahtan akşama o ev senin bu ev benim gezen lojmanımızın maskotu Erdinç'ten bahsettiğimi hatırlıyorum.Benim babam der sarılırdım babama ağlardı: 'benim babaaam' diye.Babamın da oğlu yok ya çok hoşuna giderdi Erdinç'in onun için ağlayışı.Ben gülerken annemin 'ağlatmayın şu çocuğu' deyip kucağına almasıyla susardık.

Dersin bitmesine az kala kompozisyonlarımızı istedi,herkes birbirine bakıyor.Ben de o kadar beğendim o kadar içime sindi ki yazım,yüzümde yayvan bir sırıtışla gittim verdim kağıdımı.Bekliyorum tepkisini,gözlerim parlıyor içim coşmuş.Okudukça ciddileşti ifadesi.Bitirdi,düşündü.Bana baktı:Nerden yazdın bunu?Önce gülüşüm dondu,sonra gözlerim doldu.

Gülerek verdim diye mi şüphelendi,bende o yazıyı yazacak yeteneği göremediği için mi,yoksa ona da mı öğretilmişti kimseye güvenmemesi gerektiği.Üzerime düşeni yapıp özene bezene bir iş çıkarmışım,geribildirimi motivasyon olacağına demoralizasyon oluyordu.Beklenti içine girmeden yapılan iyi niyetli davranışlar güvensizlikle karşılık bulur özetle.

Teyzeler:Zaman çok değişti kimseye güvenilmiyor deyip durursunuz,bundan 12 sene önce de dünya çok farklı değildi...

ISLANMAK GÜZELDİR




Güneş tepenizde içinizi ısıtırken ıslanmak sadece güzel değil şahanedir de.Eve geliş yolumda manzaraya nazır şahane olmasa da mis gibi ıslandım.Önce biraz koştum nisan ayına kanıp distomban giyindiğimden üşüyerek.Siyah beyaz desenli bir kedi geçti önümden milletin koşmasına umursamadan aheste.Geçerken de arkasını dönüp yüzüme baktı 'tipe bak' der gibi.Koştukça daha çok ıslanıyorum damlalar ivme kazandığı için,kedi bile kedi aklıyla kınadı halimi.Vazgeçtim koşmaktan,zaten koşulacak kadar deli yağmıyordu.Şahane olmaya bir güneş eksikti onu da çekip çıkardım yaşarken çok uzun,düşünürken çok kısa gelen bir anımdan.

İki yıl önce Foça'da,önde ben avarel,arkamda en sevilesi zamanlarında jack(2,5) ve joe(1,5)...bahçede fıskiyenin çizdiği daire altında kahkahalarla koşarak turlarken anne,teyze ve abladan oluşan evin altın kızlarının feryat figan,oyunumuzu bozup beni fırçalamalarıyla son bulmuştu eğlence.

Eve gelirken gördüm pembe koltuğun yerinde pembe çiçekler açmış.Bu bir işaret mi yoksa?

5 Nisan 2009 Pazar

GÜMBÜR GÜMBÜR



Tısırdayanı,fosurdayanı,hırıldayanı biliriz de bu gümbür gümbür bişey.Gündüz tadilattı arabesk müzikti envai çeşit gürültü kirliliğinden dikkatimi veremediğim için absürd saatlerde uyuyup uyanıyorum ders çalışmak için.Tam huzur buldum nirvanaya ericem derken sanki evin içinde kükrüyormuş gibi ürktüm bu saatte.Tanrım alacakaranlık kuşağı gibi.Belki o kadar şiddetli değildir de gecenin ölüm sessizliğini yarıp geçtiği için olsa gerek dayanılmaz geliyor şiddeti.O evde başka uyuyan var mı acaba,yazııık.
Sustu!Yan mı döndü,yoksa öldü mü.belki de karısı boğazlamıştır.Çenesini bağlamak lazım öldüyse de,ölmediyse de...

4 Nisan 2009 Cumartesi

ÇİZDİM OYNAMIYORUM


Cillop gibi kırmızı spider Converse lerimi kestim.Hem de uyku gözümden akıyor diye yatağa dalıp kıvranırken.Birden bir ışık huzmesi geldi diyerek olayı ulvileştirmeyeceğim.Zıpladım uçarak makası buldum veeee.Keserken de bu şarkıyı söyledim içimden ruh halime uygun olarak.Kıh kıh..İyiki evde kimse yoktu beni durduracak.
Vukuatım tam olarak bu kadar çılgınca olmadı aslında.İnsan uykusuzluk çekerken niye uyumaz.Kendime uyuyayım diye bir masal anlatırken birden masalın içinde buldum kendimi.Hıdırellez şenliklerindeymişiz,Ahırkapı'da.İyiki bişey duydum kanım kaydadı hemen.Ananemin her duruma olduğu gibi buna da bir sözü vardı ve nedense bana çok söylerdi:Bitin kanlandı yine!Velhasılı kelam orada da kırmızı giymek adettenmiş ya.Bende kırmızıyı hiç sevmem kıyafetlerde,yakıştırmam ya da kendime o nedenle kıttır repertuvarım kırmızı konusunda.Sonracığıma (ballandıracağım ya ritüelimi bağlaçlarım da cıngıllı oldu) Bu cicileri de zamanında görmüş ve vurulmuştum.Ben almadan merhum hediye etti netekim ancak bazı durumlarda geçerli olduğu üzere kavuşunca vitrindeki kadar cazibeli gelmedi nedense.O gün bugündür sayılı giyişlerimde de hep bi eğretilik buluyordum.Sebebini çözdüm Converse nihayetinde bir bez ayakkabı,sıcakta bileğe kadar onları giyince afakanlar basıyordu.Ben de kestim babet yaptım.Yarın da ilk iş amatör müdahaleme profesyonel bir girişimle kesik kısmına dikiş attıracağım.Artık kırmızı babet Converse lerimle Ahırkapı'dan kovamazlar beni.hem kimsede yok böyle kesik kafalısı.Söylemeden farketmezlerse rötüş yaptığımı fellik fellik arayacak ikoncanlar.
Canı acımışmıdır acaba...

NE GÜZEL


Mr. :Benim de oğlum ikinci üniversiteyi okuyor.
Mrs.N.G.:Yaaaaa!Ne güzel,hiç yaşınızı göstermiyorsunuz?

Mr. :55 yaşındayım ben.
Mrs.N.G.:Aaa,ne güzel.Maşallah.Eşiniz çalışıyor mu?
Mr. :Yok.
Mrs.N.G.:Ne güzeeeel,olsun olsun.

Güzel olan ne,kimin için güzel sonra.Eşinin çalışmaması adam için mi güzel,kadın için mi?Neresi güzel?Dinlemiyor ki hasbam,ne güzel e programlı beyni herşeye ne güzel diyor yaydıra yaydıra.Biz de emprevizyon,butlan,paftos,tediye ile hipertrofiye uğramış beyinlerimizle bakıyoruz mütemadiyen.
Mr. kasılmaktan iki kat olmuş gıdısıyla tek kaş havada anlatıyor.Mrs. Ne Güzel'in de ne dediği malum.Yüzüne yapışmış emanet duran yılışık sırıtışıyla Mr'ın her cümle bitiminde o iki sihirli kelimeyi söylüyordu yeni bir soru sormadan.Diyaloğun tıkanmaya başladığı anda birdenbire maskesini atıp bize döndü.Yüz ifadesi değişti,haşin dominant bir ifade aldı eskisinin yerini.Ses tonu da Mr. ile konuştuğunun aksine tizden bas a dönüp desibeli yükseldi.Ardı ardına komutları sıraladı.Ya babasında ya eşinde bir askeri köken olmalı,hanım hanımcık olmakla rütbeli olmak arasında sıkışmışlık hissi uyandırdı.Daha fazla irdeleme inceleme fırsatı bulamadan zil çaldı.Hem de Hababam Sınıfı'nın müziğiyle.Az önceki şaşkınlıktan,coşkuya döndü içimdeki his birden.NE GÜZEL..:)

3 Nisan 2009 Cuma

Muzurdum Maruz Kaldım

Bol uyku,çikolata ve bilimum tatlı şeylerle dışarıdan enjekte etmeye çalıştığım suni seratonin yetmiyor kendimi blog rekoru kırdırtmaktan.Yapmam gereken işlerden kendimi alıkoyup düşündüklerim içsel atığa dönüşmeden buraya tükürüyorum.
Çok can yakan şehrin sarı çizmelisine gelince,maruz kaldığım durumun telafisi için benim farkındalığımı farkettirmem yaşanılan ile hissedilenin tezatını düzeltir mi bilinmez ancak bekle ve gör diyebiliyorum kendime bu seviyede.önyargı-kuruntuya müsade etmemeye gayret ettikçe 6. hissim kafiyeli olarak 'sen bu kafayla sittin sene iflah olmayacaksın' diyor (sittin:60)

P.S. Pollyanna çekgit bebeğim artık içimden...

2 Nisan 2009 Perşembe

FORMÜL



Formüllere bağlı kalmak özgünlüğü yok eder tezimden yola çıkarak gidişatı iyimserlikle karşılama dirayetim her geçen gün azalmakta.Hayatımın her alanının sistemli bir şekilde formüllere,sebep sonuç ilişkilerine bağlı olmasını eleştirmek yerine kabullenmeye geçmek gerekliliğine ikna olmaya başladım.Çünkü uygulamaya geçmekte inat ettiğim formülüzasyonların,zamanında deneme yanılma yoluyla sayısız çalışmalar sonucu oluşturulduğunu zannediyorum.
Sosyologlar olayı çözmüş ayıklamış önümüze koymuşken ne diye uğraşırım ki farklı olacak diye.Formülün dışına çıkıldığında az da olsa hedefe yakın sonuçlar çıkabilir (hedef neyse artık?)Bu da standart sapmadır,istisnadır.Bu yüzdeyi kendine yediremeyen bilir kişiler kaideyi bozmadığını öne sürerek teselli bulmuşlardır.

Sağgörümü incitmemek adına ne demiştik:Denemeden yanılmak olmazdı

1 Nisan 2009 Çarşamba

Little Things


Nisan ayının gelişiyle yeniden takılan pembe gözlüklerin ardından bakınca Hayat,etekleri uçuşan yeniyetme bir kız çocuğu.O hiç mutsuz,depresif,agresif olamazmış da tek tasası süsü püsü ve sevdalısıymış gibi gelir ve büyükleri her seferinde kafa tutar 'biz senin yaşındayken' diyerek.Oysa her Hayat ın gücüne göre omuzlarında ağırlaşan sorumlulukları vardır.Boyu ufacık tefecik olduğundan onun seviyesine inip göz teması kuramayan büyükleri(!)yukarıdan bakınca pembe gözlüklerin ardındaki derinliği farketmezler.Gündüz bakmaz çıplak gözleriyle kirli dünyasına,içine sızacağına dair takıntısı vardır kötülüklerin.

Yaşıtları sevgiliyi elde tutma tiyoları adlı yazıyı okurken cosmoblabla da,her alınan kilo için dertlenirken ve trendleri kıyasıya takip edip 'küçük şeyler'de boğulurken Hayat onları hep tepeden izledi.Küçümsemek için değil, devasalığın içinde nasıl olup da bu kadar ayrıntıda kalabildiklerini gördü.Aykırı duruşuna rahmen uyum sağlamaya çalıştı çevresine.Gördüklerini değil de görmek istediklerini düşledi her hayal kırıklığında.Ve derdini dinletemediği için sustu en sonunda,pes etmek değil de olacakları önceden görüp seyretme lüksünü kendinde bulduğu için...