16 Nisan 2009 Perşembe

CEZMİ


- Benim adım Cezmi,çikolata saçlı Cezmi

Diye başladı..Gerisini dinlemedim.Kurgusunu beğenmedim.Kuklayı seslendiren adam palyaço makyajlı ve yüzüklerin efendisi kostümü ile yapay bir şiirselik katıyordu Cezmi'ye.Arada bir de belindeki kemere takılı i-pod undan acıklı keman konçertosunun bitiminde hard rock müzik fırlayıverince kuklayı unutup panik halde değiştirmeye odaklandı.Başrolde Cezmi varken birden dikkatler seslendirene geçince ben de arkada duran diğer palyaço yüzlü siyah giyimliye odaklandım.Sesçinin paniğinden bihaber,hiçbir müdahalesi yoktu.Ellerini kavuşturmuş izleyenleri (müşterileri) gözlüyordu.Bu ticari kaygı hepten soğuttu Cezmi'den.Uzaklaştım.Cezmi'ni suçu yok,ona ne söyleniyorsa onu yapıyor sadece.Kuklaları seviyorum,'gerçek' kuklaları.O yüzden toz kondurmuyorum Cezmi'ye.Zaten Cezmi değildi konumuz.

Kendimi iki festival filmi ile ödüllendirdikten sonra dönüş yolunda karşılaştım Cezmi ile.Filmler iyidi.Taksim Bey de bir o kadar misafirperverdi.Aslında iyi olan filmler değil daha çok ambianstı.İlki Yunan yapımı,vasat oyunculuk,kısıtlı mekan ve klişe bir konu ile Atina-İstanbul.Kadın erkek ilişkilerine odaklanılmıştı.İstanbul'un enfes manzaralarını bol bol kullanılmış olması kusurlarını bir nebze olsu kamufle etti.Filmin sonunda verilen mesajın hönk diye ifade edilişi oyunculuktan sonra senaryoyu da yavanlaştırmış oldu.

Diğer film Brezilya-İtalya ortak yapımı Kırmızı Adamların Toprağı.Bu film konusu itibari ile beni daha çok etkiledi zira Brezilya'nın bereketli topraklarında yaşayan gevrek tenli yerli halkı sadece vücudundaki değil ifadesindeki çıplaklıkla da değme oyunculara taş çıkaracak potansiyeli barındırıyordu.Aborjinleri çağrıştırdı.Onlar adına üzüldüm ve halime şükredecek bir neden daha buldum kendime.Eşitsizliğin,adaletsizliğin,çifte standartı ayan beyan anlatan bir filmdi.İsmini bilmediğim (sanırım zaten filmde hiç isim telafuz edilmedi) filmin başrolündeki Romeo sunun çığlıkları ile bitti.Bu filmin sonunda da çığlıklar arasına mesaj sokuşturulmuştu ama diğer film kadar batmadı gözüme.

Düşük bütçeli yapımları,ticari kaygı taşımamaları,amatör havası olan filmleri,rutubet kokulu sinema salonları ile konforda uzak oluşuyla seviyorum festival filmlerini.
Böylece hayatımın çan eğrisini yükselişe geçirmiş oldum.Ne de olsa hayattan zevk almasını bilmeli mirim.Öyle değil mi?Tek başına da olsan...

Hiç yorum yok: