7 Mayıs 2009 Perşembe

KAYGUSUZ ABDAL


Bugün okuduğum bu yazı,içime doldurulmaya çalışılan kötülüklere rağmen hayat felsefemin doğruluğunu bir nebze olsun ıspatlar nitelikte.Bir süredir maruz kaldığım telefon görüşmeleri sonucunda empoze etmeye çalışılanın özeti insanlara hiçbirzaman güvenme,etrafına ulaşılmaz duvarlar ör,kullandırma kullan vs.NEDEN?Yıkılmaz duvarlar sadece dışarıdan gelen kötülüklere karşı koruyabilir.Ya içten içe kemiren dürtüler.Bunlar da asgari dışarıdan olası tehlikeler kadar çürütür bedeni.Oysa en güvenilmez durumlarda bile oyuna getirilme ihtimali vardır.


Bir insanın başka bir insana yapabileceği en kötü şey ne olabilir onu tanımadan zanlı koltuğuna oturtabilecek?Toplu katliamlardan,kitlesel kırımlardan ya da ideolojik yıkımlardan bahsetmiyorum.İkili ilişkilerden...Tanımadan itibaren oluşan çizgiyi sıfır kabul edersek,zanlıyı eksilerden başlatıp her yaptığı iyiliğe karşılık terfi ettirmek gözümüzde çıkarcılık değil mi o halde?


Hadi boşverdim zanlının konumunu,dönelim kendi durumumuza.İyilik oyunu,polyannacılık değil gerçek anlamda şeffaf bir bakış açısı,şüphelerden uzak,olanın göründüğü gibi oluşunu kabullenerek değerlendirmek işin özü.


Ata kişilerin de sözleri hep genel geçer yönde 'iyilikten maraz doğar'.Bu durumun pratiğini çok defa yaşadım ve sonuca bakacak olursak olan yine herzaman maraz marazlıya döner.Bu da benim nesl-i devir sözüm olsun.


Tam coşmuş taşarken Hasta siempre nin çalması tesadüf mü , azmettirici mi?

Hiç yorum yok: