15 Ağustos 2009 Cumartesi

ÇAY

NG in yeni sayısı 15 gün önce gelmesine rağmen fırsat bulup,el değip yeni bakabildim.Aslında biraz da sindire sindire okumak için bekledim ve bugünü kendime plansız işler günü olarak ayırdım zira her muhtemel boş günümde kafamda sıralı pek çok yapılacak işler vardır.

Bu ayki sayıda ince belli çay bardağında dumanı tüterek çaydanlıktan süzülen tavşan kanı (işte beni çaydan soğutan tabir) çay ı işlemişler hem de büyük bir iştahla.


Okudukça daha büyük bir istek duydum çay içmekten ziyade Rize'nin uçsuz bucaksız yaylalarında bulunmayı.Göz alabildiğine yeşil ve yüksek.Genellikle birşeyin meşhur olduğu yerde bolluktan dolayı kimsenin eyvallah ettiği yoktur ya da çok özel gelmez.Ancak karadenizliler çay üretimi ve tüketimine o kadar çok önem veriyorlar ki anlatırken törensel bir hava katılıyor olaya.Sanki çay tarlaları (belki de yayla deniyordur) tapınak,çay içmek ibadet gibi birşey onlar için.


Bizde de zeytin üretilir gani gani oysa kimse zeytini tarif ederken böylesine tapınmaz gibi geliyor.


Bana kalırsa çay ve bardağından çok çaydanlıklar ya da semaver daha cezbedici.Bunda babamın tiryakiliği ve eşlik eden eziyetli semaver tutkusunun etkisi olmalı.İçmesem de,bu mereti içenlere saygım ve bir miktar da imrenmişliğim vardır.Zira heryerde bulmak kolay ve zahmetsizdir.Aramasan da çoğunlukla ikram edilir.Annemin ''çaysadım'' demesi boşuna olmasa gerek.
Ben yazıyı niye mi yazdım?İçmediğim halde büyük bir zevkle günde 3 kez çay demleyip ardından yazıyı görünce bunun bir işaret olduğunu düşünüp fırsatı değerlendireyim dedim...

Hiç yorum yok: