13 Eylül 2009 Pazar

JİGSAW



Saatlerce bir karakutunun başına oturup,yemek yemeden,tuvalete gitmeden(çişini tutabildiği kadar tutarak),çalan telefonları umursamadan bir sezon bitiren ve bunu ertesi gün iyi bir haltmış gibi anlatan tiplere sinir olurdum.





Şimdi onlardan biri oldum.





Kendimce haklı mazeretlerim olmasa bunca yadırgadığım,ayıpladığım birşeyi yapmazdım değil mi(!)Kabul ediyorum mazeretler derken aslında tek bir mazeretim olduğunu...





Her bölümde birer ipucu bulan ve parçaları birleştiren bir dedektif gibi hissediyorum kendimi.Her bulduğum ipucundan sonra ''bingo'' deyip ilgili parçalarla birleştiriyorum.Duvardaki kılıçlar ve cockamouse gibi.





İlk sezon bitiminde bu diziyi izlemek için değil de;izlemek için neden bu kadar geç kaldığıma bir mazeret bulmam gerektiğini hissettim.





Şimdi;ne yaptığımı soranlara neden cevap olarak ''bilmiyorum,bilgisayara bakıp bakıp kahkaha atıyor''dendiği anlaşılmıştır umarım.

Aylakçılık dizboyu,öyle.Yağmurlu günlerde film izleyip miskinlik yapmak gibisi yok






7 Eylül 2009 Pazartesi

KAOS


En yakınımdayken yanımda hep var olacağına inandığım oysa uzaklaştıkça sadece bir varsayımdan ibaret gördüğümden hiç haberdar olmasın istiyorum.Bu kısır döngünün içinde hastalıklı gibi kendimle savaştığımı da.Ancak biliyorum ki -bu yaradılışta var- insan ilişkilerindeki karmaşayı tanımlamayı zorlaştıran tabular fazlasıyla mevcut aramızda. Önyargıları ayıklayıp silbaştan yazdığını zannetse de yenilgimizi,aynı arbedede savaşıyoruz ayrı kulvarlarda.


İnsan doğasına aykırı düşmek kimin haddine,direndikçe içine çeker yanılgıların inadına.Kendi gürültümde boğulmamak için müziiğin sesini açtıkça yükselişe geçiyor kandırmacalarım.Sözsüz,dingin sesler iyi geliyor anladım.


Yine yere yıkılmış bir insan bedeni buldum kompozisyonuma uygun.Ne çabuk yıkılıyorum ayaklandıktan sonra.Esaslı bir rüzgarı bile mazeret edinebilirim güçsüzlüğüme.Direniyorum yoruluyorum,bırakıyorum üzülüyorum.Umursamıyorum bu kez de üzerime geliyor.Belamı bile bile sardırdım başıma.
Nihayetini düşünmeden yaşamak ne zor bazı bedenler için.Her hareketinin sonucunu bilmeyi ya da huyunun kurumasını istemek sadece bana mı has.İçime oturan sabır taşını bile çatlatabilecek negatif iyonlarla yüklü olmam acınılası bir durum mu ya da?

3 Eylül 2009 Perşembe

ZAMAN GEÇİYOR



Hem de nasıl...

Biz dar zamanlara sıkışmış şu sınavlar da bitse,haftasonu da gelse,yaz olsa izne çıksam derken ve bu arada zaman geçmiyor gibi gelse de;geliyor da geçiyor hızla.Hayalini kurduğumuz,uzak gibi gelen şeyler anı olup kalıyor geride.

Nasıl mı anlaşılıyor kaybedilen zaman (kayıp olarak görmek ne kadar doğru bilinmez)?Zıpır günlerinde , uzanmış tavana bakıp benzer hayaller kurduğun can arkadaşın kucağında bir bebekle çıkınca karşına.İlk etapta doğal algılıyorsun.(yadsıma)Sonra bir şimşek çakıyor beyninde.(İşte bu farkındalık anı)Aha...Tuhaflık nerede?Zihninden saymak yetmiyor bir de parmak hesabı yapıyorsun.Eyvahlar olsun!Hafızanın sana dün gibi anlattıkları aslında altı yıl evvelmiş.Önce bir şaşkınlık dönemi ağzı açık duruma dumur olmuş;bu kadar yıl geçerken ben ne yaptım diye düşünüyorsun.Ardından korku dalgası.Bu kadar hızlı geçerken yetiştirebilecekmiyim istediklerimi zaman dolmadan diye..

1 Eylül 2009 Salı

HOPE UP


Kum saati ya da yaşam grafiği gibi...Şu bazı günlerde(!);eğrinin aşağıya doğru inişini hissedip,o indikçe,gözlere doğru çıkan yaşların ardından bir yeşillenme bir huzur dalgası yaşıyor ya insan (kadın olanlar) işte orada kalmak istiyorum.
Bu durumda anlatması en zor olan,sebep yokken yaşamak malum duyguları.O döneme denk gelen halihazırda bir sebep mevcutsa ne ala.Yükü üzerine atıp mazeretin,oyalanırsın geçene kadar.Aksi halde olmadık şeyleri çıkarıp sandıktan ve afiyetle tozlarını üfleyip sebeplenirsin ağlamaklı olmak için.
Erkeklerin 90 dk maç seyredip,ardından aynı maçın 3 saat geniş özetini izleyip keyiflenmeleri benim için -bizim için mi demeliyim ya da?Bu durumda bir örgütlenme durumu sözkonusu olur ki hiiç tarzım değil.Zira artık bu eşitsizlik durumunu fazlasıyla kabullenmiş durumdayım-ne kadar anlamsızsa,içinde bulunduğum dalgalanmanın anlaşılması da o derece zor.
Her daim çiçekler açsa içimde,sevgi ve şevkat dolu olsam mesela.Ya da çikolatamı yerken aynı zamanda bunun kalori olarak döneceğini düşünüp hem öfkeme hem iştahıma yenik düşmesem.Yediklerimi hayatın tadı misali afiyetle yesem,uykumu da depresif ruh halime bağlı değil de keyiften kandırsam ve kedi gibi gerine gerine uyansam.Hafta sonu gireceğim sınavlar hiç aklımdan çıkmadığı halde boşverip hala blog yazsam (relaxasyonun bu kadarı fazla!)
Off topic; Ortaokul öğretmenim zamanında söylemişti bağlaçları çok kullanıyorsun diye.Marylisa da söylemişti.Tamamen çıkarmasam da azaltmam gerek bir miktar.Oysa itici durmasın diye antikalarını kullanmaya başlamıştım.(for example;zira:))