20 Kasım 2009 Cuma

İF

Dün gece Esintoş beni rüyasında görmüş blog.Anlattıkça ürperdim,ürperdikçe sordum;nasıldı,nerdeydi,başka kimler vardı diye...Cinayet işlemişim,hem de birisini kıtır kıtır kesmişim (hey yarabbi yazarken bile korkuyorum)Yakalanmışım,hapse götürülüyormuşum,Esintoş ta benim için ağlayarak uyanmış.Bir de demez mi telefonumun çaldığına şükrettim o rüyadan kurtulduğum için diye!



Rüya korkunç üstüne bir de bu anlattıklarının aynısının bi değişiğini bir süre önce yaşadığım için daha da huzursuz oldum.Benim rüyamda cinayet değil intihar vardı.Muhtemel Esintoş'un öldürdüğümü gördüğü kişinin intiharıydı.Gerçi yakından uzaktan bilmiyoror mevzuları.Bilse diyeceğim ki beni öfkeli,hırslı gördü böyle şekillendi bilinç altında.



Haydi kimse bilmese sen biliyorsun blog.Rüyalardakinin binde biri kadar bile cani ruhlu olmadığımı ve intiharı bile zayıf insanlara has bir yenilgi olduğunu düşündüğümü.

Çok korktum çok,nedir bu rüyalar böyle.Kendi gördüklerim yetmiyor bir de arkadaşlarım yoluyla beni buluyor.

17 Kasım 2009 Salı

n

Taş olsa çatlardı be blog beni dinlerken sabrın ve selametin için teşekkür edeyim dedim aklıma gelmişken

16 Kasım 2009 Pazartesi

EXPLANATİON


Bu yandaki kısa saçlı kız çocuğunun elinde bir uçurtma var.Uçurtma görünmüyor blogumda ve muhtemelen bir uçurumdan atlamak üzere olduğu izlenimini veriyor.Oysa zannımca o yeni umutlarının peşinde...

.


Bir kan damlasının ağır çekim yere düşmesi gibiydi onun intiharını izlemek.Dehşet verici bir o kadar ironik...

Ve gerçek intikamın yarattığı iç huzuru
;yeni sevdiceğinin aramasıyla uyanmaktır kan uykusundan...

10 Kasım 2009 Salı

SO



İhaneti kabullenen insanlar var.Ben öyle olmadım,olamam...


Son on gündür yazıp yazıp yarım bırakmışım blog.Konuşmaya heveslenip sustuğum içime dertlendiğim gibi.Bilirsin işte,yanlız kalıp kabuğuna çekilip ''hiçbirşey'' yapasın gelir sadece içinden.Beni bilirsin;atlatacağımı,konuştukça içimden atacağımı da...


Dolu dolu günler geçirdim,İzmir'den bir arkadaşım geldi,Kıbrıs'a kesin gidiş yapan başka bir arkadaşımın vedası vardı,bir de aylar önce çöpçatanlığa başladığım hala ilerleme kaydedememiş olan başka bir arkadaşımla 5 aylık uzuun bir seyahat öncesinde buluştuk.Velhasılı kapılıp gömülmedim içimdeki karanlığa,başka başka insanlarla görüşüp başka başka konulardan konuştuk.Bende yüzünde bir gülümseme maskesi olan kendimi izledim zaman zaman uzaktan.Sıkı rol kesiyorum...


Yine döndüm dolaştım kürkçü dükkanına.En önemlisi sıcağı sıcağına aldığım karaların hala değişmemiş olması.Kendimden korktuğum,sadece fevri bir karar alıp çıkmaza sokmaktı herşeyi.O nedenle ileri vadede eyleme geçilesi karalar aldım.


Bir süredir aynı şarkının nakaratını geveliyorum içimden.Düşünecek çok zaman oldu ortamdan koptuğum zamanlarda.Ayrıntılara takılmadan bütün olarak bakıldığında olanların meali ; aklın-mantığın duygulara söz geçiremediği yerde birtakım bedeller ödenmek zorunda.Şöyle ki; çığırından çıkmış olan duyguları,tüm bilgeliği ile dizginlemeye çalışan mantık sabrının sınırlarını zorlamaktadır.Maruz kaldığı ihaneti kılıfına uydurmaya çalışan duygularına esaslı bir tokat atar.Delirmiş olan duygular karşılaştığı travmanın ardından sarsılarak yörüngesine oturduğunda gerçeklerle yüzleşir; esaretten özgürlüğe firar etmenin bedeli çirkeflik,şirretlik gibi tanımlansa da sen hiiç üstüne alınma.Çünkü üstünde yaratılan psikolojik baskının ardındaki gerçek ''yadsıma'' dır.Kendi hatalarını örtbas etme niyetinde olan şahsın zayıf karakterler üzerine oynadığı basit bir oyundan ibaret.Hepsi bu.


Can Yücel dememişmiydi ''bağlanmayacaksın'' diye.


Neyse,yoruldum blog.Daraldım,nefes almaya gidiyorum ben.Zaten belki silerim bu yazdıklarımı da herşeyi sildiğim gibi...

7 Kasım 2009 Cumartesi

AFERİN



Gerçekten aferin hem de bana


Sondan başlayarak başlayayım anlatmaya...


1,5 saatlik uykuyla tabanlarım şişmiş bir halde işe gelmiş olmama rağmen ''aşırı ajitasyon öfori yapar'' tezime ''öfori immün sistemi güçlendirir' i de ekliyorum.


Koca bir izin günümü alışveriş gezme tozma ile geçirip ardından tüm gece (hatta sabah 5 e kadar) çılgınlar gibi salsa ve bachata yapıp işe gelme azmini göstermiş bulunmaktayım.


Nedir bu çılgınlık peki?

1 Kasım 2009 Pazar

GİTME CALİMERO!



Dün bir süredir yemek yeme ritüelimden uzaklaşmış fizyolojik ihtiyaçtan ibaret görüp yumurtayla kendimi geçiştirmek istedim.


Kırdığım ikinci yumurta önce kırılmadı,bir kez daha deneyip sertliğiyle karşılaşınca önceden kaynatılıp dolaba konmuş olduğunu düşündüm.Bir miktar çatlayan kabuktan nefret bir koku yükselince işin aslının öyle olmadığını anladım.Kabuğunu ayırıp içinde gördüğüm ise...


Bir bebek vardı içinde,kimbilir ne zaman can vermiş.Daha kabuğundan çıkamadan.İçim acıdı ona,annemin beni calimero diye sevişi geldi aklıma.Çöktüm mutfakta,kabuğun içinde gördüğüm kendime acıdım,ağladım ağladım.


Ne olurdu annemin Calimerosu olarak kalsaydım,büyümeye merak sardım diye mi büyüttünüz beni?


Gitme Calimero.Ölme!

KAVGAM!


Ben şimdi kavgamı kiminle edeyim...


Doğayla mı,Tanrıyla mı,annemle mi,babamla mı yoksa kendimle mi?


Kadınlar anaç yaradılışlarından dolayı sadece tek bir erkeğe bağlı kalmak ve doğurganlığını sürdürmek ister,erkekler ise sürekli tohumlarını yaymak ister diyen uçkur düşkünü bilim adamlarının yalancısı olup doğaya mı çatsam?


Tanrım olacaklardan haberdarken,temkinimi elimden alıp insanlara koşulsuz şartsız inancımı yitirene kadar seyrederken olanlar bir bildiğin vardır mı demeliyim?


Annemin günlerden günün birinde pilav yerken tabağında bıraktığı iki pirinçten biri olarak doğmaktan ibaret olduğumu düşünmekle saçmalama sınırlarımı zorlamamalımıyım?


Babamı,tüm olanlara rağmen seçme şansım olsa yine seçermiydim muammasıyla beraber hangi hakkın hikmeti yaşananlar?


Kendi kendime bir yandan teselli verirken diğer yandan,susup kabullenmen gerek diyenlere inat haksızlıklara tahammülü olmayan kahrolası yapım yüzünden irdeledikçe irdeleyip benim önsezi onun paranoya diye adlandırdıklarının gerçeğin ta kendisi olduğunu gördüğüm halde donmuş hislerim tarafından fiziksel bir reaksiyon gösterememem sadece bitti diyerek özetlemem sonumuzu...


Son 10 günde yalanların gerçek yüzünü ortaya çıkarıp zafer kazanmış olmam gerekirken aslında ne çok şey kaybettim.


Sezen der ki;Her ayrılık bi vurgun değmeyin yaşlarıma ...