31 Aralık 2010 Cuma

Nev Yiır !!


Bugünün yılın son günü olması ne kadar huzur vericiyse yeni bir yıla başlamak da bir o kadar karın ağrısı.Bu akşam sabaha kadar denizin üstünde eğlenme planları yaptık,aman ne hoş.

Milyarlarca insanın kendini eğlendirmeye şartladığı yeniyılda hiç eğlenesim yok.Ne kimseye kart atasım ne mail gönderesim ne de durum moduma ''herkeZin yeniyılını kutlarım'' yazasım var.Yine nobran olasım var,her yılbaşı , bayram vs olduğum gibi.

Hadi bakalım nolacak 2011 de.Başımız göğe mi erecek.Bekle,gör,çatla.

2 Ekim 2010 Cumartesi

GOD'S EYE


Bugün annemin raporunu almak için Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi ne gittim.Gitmeden iki kez aradığım halde her arayışımda üstünkörü cevaplar verilmek sureti ile günümün heba olmasına sebep oldu oradaki sarsak şahsiyet.Zira hastane çok uyduruk biryerde,ulaşımı zor ve zaman alıyor.Bu nedenle hangi saatlerde gelmeliyim,gelirken ne getirmeliyim sorularıma tatmin edici cevaplar alamayınca öğleden sonra gittim.
Üç saatlik uyku ile gün boyu halletmem gereken işlerimi bitirip hastaneye ulaştığımda yorgunluğum öfkeye dönüştü.

Öfkemin dağladığı beynim,baş ağrım ve kısık gözlerimle bir yandan ağzımı bir mendille kapatmak sureti ile zemin kat-dokuzuncu kat arasında kağıt parçaları için seyrüsefer yaptım.Asansör 20 dk da bir geçiyor her kattan ve her seferinde içi tıkabasa dolu iken.

Artık bitmesini umarak bir hışım zeminden asansöre bindiğimde bu kez sadece ''O'' vardı. O yoktu sadece gözleri vardı.Gözleri gençti,üzgün ve hastaydı da.Saniyeler kadar uzun gözgöze kaldıktan sonra kaçar gibi uzaklaşım gözlerinden.Yere bakım.Utancımdan.Gençtim,bakımlı ve sağlıklıydım.Buna rağmen mutsuzdum ve sinirliydim de.O ise benden daha körpe olan bedeni hastalıktan nefes alabilen bir kadavraya dönüştüğü halde sadece imrenen gözlerle bakıyordu.Ne öfke vardı ne isyan.Sadece özenç.Bende ise onun bana hevesle bakan bakışlarına karşılık utanç.Küçüldüm ve ezildim.Her katta durup 9. kata kadar en fazla 5 dk geçen asansörde 5 saat sorguya çekilmiş gibi ecel terleri döktüm.Benden ayırmadı gözlerini ve gözlerinin içindeki özenmeyi.Bakmadığım halde omuzlarımı çökertti.

Kimi zaman bir cenin ile,bir bitki ya da bir su damlasında tezahür eden tanrı bu kez o küçük kızın gözlerinde meydan okuyordu.Hala şükredebileceklerin varken hayıflanma !

22 Eylül 2010 Çarşamba

KABUK


Katmer katmer dışımı bağlayan kabuğuma geri dönüyorum yine.İçim acıyor,kanıyorum.Boğazım düğüm düğüm.Daha önceleri de epey olmuştu.Herseferinde daha önce hiç olmamış gibi gelir ya.Yine öyle.Nefes alamıyor daralıyorum.

Çok anlatmak istiyorum da derdimi,kimse anlamaz biliyorum.Çünkü peşin hükümlü insanlar var heryerde.Ne dersem diyeyim yaftalarlar paketleyip koyarlar kategorize ettikleri raflarına.

Şiştim;çünkü ben derman olmaya çalıştıkça yaralarına,gamsız zannedip dinlemediler beni.Sormadılar senin neyin var diye.Suratı asıksa,trip yapıyordur,huysuzdur çünkü.

12 Eylül 2010 Pazar

CHAMPIONSHIP !


Her insanın ömründe tarihte yer edinmiş,kayda geçmiş bir dönem sonra da çarpıtılmış,saptırılmış sonrakilere farklı anlatılmış olaylar vardır muhakkak.Benim hayatımın da içinden geçtiği iki olay var bugün demiştim ya.


İkincisi uzun zamandır yapamadığım birşeyi yaşattı dün bana.Sevinç gözyaşları,hem de çığlık çığlığa.Evet...12 dev adam ın başarısından bahsediyorum.Aslında 12 kişiden ibaret olmayan devlerimizin yaşattığı 4 sn lik mucizeden...17bin kişinin nefesini tutarak izlediği Kerem'in son bombasından...Ve tarihe geçecek bir olayın içinde olmam,aynı havayı soluyor olmamdan...


Çılgın galibiyetin içinde pekçok burukluk olmasına rağmen insan herşeye kulağını tıkayıp,görmezden gelip-tabiri caizse 3 maymun u oynayıp-zafere odaklanmak istiyor.


Bayram tatilim bu coşkuyla geçti.İlk gün sabahtan bir süre burnumun direği sızladı eski bayram alışkanlıklarımdan dolayı.Dün akşamki zafer herşeyi unutturdu.


İki saat sonraki final maçının rehaveti hakimse eğer bendeki gibi takımda da keyifli bir show çıkar diye düşünüyorum.Yenilsek de yenilmesek de 2.liğin garanti olması bile bizi 1-0 öne çıkarır.Kaybetme korkusu olmadan oynanan bir maç ...Düşüncesi bile güzel.
Kaybetme korkusundan bahsetmek isterim bir ara...


REY !

Anneannem rey derdi de,biz de hiç yadırgamazdık kimse öyle demediği halde.


Her insanın ömründe tarihte yer edinmiş,kayda geçmiş bir dönem sonra da çarpıtılmış,saptırılmış sonrakilere farklı anlatılmış olaylar vardır muhakkak.Benim hayatımın da içinden geçtiği iki olay var bugün...

Siyasi olaylardan bahsetmekten hoşlanmıyorum.Zira herkes-kendince haklı sebeplerle-bir görüşü benimsiyor.Holigan bir tavırla benim düşündüğümü düşünmeyeni sevmem havalarından da hoşlanmıyorum.Bu kez bahsetmek istiyorum ki farkındalığım arttıkça hassasiyetim de artıyor.
Aylardır (belki bana çok uzun gelmiştir) gündemi meşgul eden yeni anayasa tasarısının tasası beni de sardı haliyle.Anayasa değişikliğinden ziyade,etrafta olup bitenler daha da endişe vericiydi.

Muhtelif yerlere konuşlanmış EVET-HAYIR otobüslerinden ne dediği anlaşılmayan gürültülü anons ve müzikler yayınlanıyordu.Neyse ki bugün itibari ile kurtulmuş olduk.
Sonuçlar henüz belli değil,sandıklar kapandı..(bunları birgün hatırlamak isteyebilirim)

Aslında anlatmak istediğim bu değildi.Dün geceki rüyamdan..Bir türlü oyumu kullanamayışımdan bahsedecektim.Bir seçmen kağıdımı unuttum,bir kimliğimi bulamadım.Bir seferinde oy kullanabilmem için bankaya para yatırmam gerektiğini söylediler.Bugün tatil heryer kapalı diyorum.Önceden yatırmalıydınız diyorlar.Böyle şey olmaz diye bağrınıyorum.İsyanlardayım.Ne yapıp yapıp oy kullanmalıyım.Kısa fasılalarla ve her seferinde farklı bir nedenle bir türlü oy kullanamayışımın stresiyle uyandım.

Gitmeden teçhizatı kontrol ettim birkez daha.Asayiş berkemal..Kimliğimi boynuma astım ki kuyruk varsa nöbete yetişicem deyip sıyrılıcam.Neyse ki fazla kimse yoktu.İyiki de yoktu gerginliğimden herhangi birine çatabilirdim.Nitekim de öyle oldu.Patavatsız bir sandık memuruna tısladım.Tercih tercih tercih tercih.Sayfanın malum bölümüne mühürü birkaçkez bastım ki saylamamazlık yapmasınlar diye :) Sandığa zarfı tam atacakken üç görevliden bayan olanı ''sizin mahalle nerede oluyor dedi'' sorusuna cevap verirken zarf elimde sandığa atmak üzere tutuyordum ki diğer görevli ''hanfendi oyunuzu atın sonra muhabbet edersiniz'' dedi.''muhabbet etme niyetinde değilim'' deyip öldürücü bir bakış fırlattım.
İş bitirteceği zaman elpençe divan olup,yetki verildiğinde hep orada olacağını zanneden tiplerden.Annem bunlara ''noldum budalası'' der.
Hızla çıkıp öfkemi dağıtmış,okuldan çıkmak üzereyken kısa ve can alıcı bir diyaloğa rastladım.Benim arkamdan çıkan oyunu kullanmış bir seçmenle dışarıdan gelen arkadaşının diyaloğu:

** Yanlışlıkla hayır mayır demedin di mi ?
**Yok ya,Allah belasını versin onların !
Hey gidi yurdum insanı..Referandumu bir meydan muharebesine döndüren siyasiler! Kemal sempatizanlığı,tayyip sempatizanlığı değil ki bu ! Neyi neden yaptığını haliyle bilmeyen insanlara aylardır 12 maddenin (özellikle içinde iki maddesinin) ne manaya geldiğini açıklamak yerine bangır bangır otobüs megafonlarından türkü çalan zihniyete yazıklar olsun.
Bir bela bir müsibet sözkonusu olacak elbet,onlara bunlara değil hepimize hem de !

7 Eylül 2010 Salı

GÜDÜ


Bir aydır yaz_a_madığım halde bugün koşarak canhıraş geldim sana blog.Belki de bu süre zarfında kendimden derinimden kaçtığım için olsa gerek..

Derinlere indikçe ve gerçek anlamda düşünmeye kafa yormaya başladıkça yine yeniden yüzleştiğim kişi kendim oldum.

Bir süredir yapmadığım şeylerden (şey denenden de bahsetmek gerek)biri de başımın dönmesini isteyerek derin derin çekerek sigara içme isteği.

Şey dediğim adını koyamayıp adlandırmak istediklerimin temelinde aslında ''güdü' denen sanal,farazi birtakım kesinlikler olması.Tezatın böylesi,bundan ötesi de yoktur,ama öyle!

Hem adın gibi emin olunan hem de iş tarif etmeye gelince elle tutulur yanı olmayan nesneden çok öznel yanının ağır bastıkları.Güdüler...

İçgüdü de bunlardan biri ve yegane yönlendireni duygular.''Şey''ler konuşulmaya açıklanmaya çalışılmaya başlandıkça dolanırsın da dolarsın da..

İktisadi bir terimden yola çıkarak içselliklerin dışsallaştırması olarak adlandırıyorum ben bunu.

Güdülerin dürtülerin gazına gelmesi!

Güdü sahibi olanların hıncahınç yaşayıp,bundan bihaber olanların heyhat ! sığlarda dolaştığı.
Pire değildir işte yorganı yaktıran.

Bir insanın beni böyle yordurduğuna mı içerlemeliyim,meydan okuyamayışıma acımalı mı,yoksa yine süreci ve olabilecekleri de içine alan geniş bir çerçeveyi içerecek kadar yukarıdan bakıp saygı mı duymalıyım olması gerek'enlere ?
Hezeyanın adı da tanımı da budur...


23 Ağustos 2010 Pazartesi

TELVE



Önce sözler serinletti içimi,sonra yağmur...Belisizliklerim heryerden kendini göstermiş olacak ki merakımın başlangıç cümlesi oldu.''kafa karışıklığın,gelgitlerin,belirsizliklerin var'' .Var ki ne var?Bilincimin en derinlerinden tut da yüzeyimin çevresine kadar dalga dalga yayılan bir belirsizlik hem de.

Belirsizliğimin kaynağını da sebebini de çözümleyebiliyorum da g

4 Ağustos 2010 Çarşamba

EFSUN


Boşluklarımı silkeledim

İçini kuştüyü boşvermişlikler doldurdum.

Havalandırdım içsesimi vesveselerimi

Mis kokulu hevesle harmanladım

Kelebek kondurdum hayranlıklarıma

Yan gözle baktım tenime hayran kalanlara

Böyle böyle hafiflettim yükümü,yükseğimi

Aklına gelmiyor mu dedin ya

Çağırmıyorum ki...

Çok yeltenmiştir şarkılardan yüz bulup

Firar olmuş zincirlerinden kurtulup

Eza vermeye gelesiye

Bendeki sözler çoktan beri veresiye

Ömür de geçiyor gecelerle beraber

İçini doldur hayatının bakma sen

Bitmez yoksa kolayla bu seyrüsefer





11 Temmuz 2010 Pazar

Ben Geldim !


Annem uyandı...

O uyanınca ben de uyanıyorum.Bazen o benim kıpırdanmama uyanıyor.Annem gibi gerinerek karşılamak isterdim günü ama yerim dar.Önceleri herşeyi yapabileceğim kadar genişti burası.Artık sıkılmaya başladım.Merak ediyorum.Vücudunu anneme yaslayıp sesler çıkaran ve karnını doyuran ablamın yüzünü mesela.Annemle konuşurken en çok gülüşünü duyduğum babamı.Onların sadece seslerini duyuyorum henüz.Belki onlar da beni merak ediyordur.Sahi ! Ben yokum ki daha...




Biraz gerinmeyi deneyeceğim.Tutuldu çünkü bedenim.Iğğğğ! O da ne! Annemin canını acıtmış olmalıyım.Sarsıntı oldu ve o bağırdı.Burası sıkışıklaştığı kadar kuraklaşmaya da başladı.Annem babama sesleniyor.İhsaaaaan ! Babam ilk seslenmede gelmez hemen.Kaç aydır burdayım.Görmesem de tanıyorum artık onları.Özellikle annemi.Sesini,kokusunu,beni sevişini.




Korktum ama yine deneyeceğim,cok sıkışığım.Iğğğ! Bu kez daha şiddetli bir çığlık attı.Özür dilerim.Ben biraz inatçı ve meraklıyım galiba.Oynarken döndüm içeride,başım aşağıya geldi de şimdi geri dönemiyorum.Bir de annemin canı yandıkça daha çok daralıyor aşağıya iniyorum.İsteyerek yapmadım hiçbirini,bilseydim böyle olacağını hiç kımıldamazdım.Duramıyorum sabit canım sıkılıyor.Dışarıdan ses gelirken pür dikkat dinliyorum da sessizlikte yapacak hiçbirşey yok.Parmaklarımı sayıyorum.Elimi ayağımı dayıyorum duvara.O zaman çok güzel birşey oluyor.Annem de bana dokunuyor eliyle.
Bir kadın sesi duydum şimdi.Yabancı o.İlk defa duydum bu sesi.İyi birşeyler anlatıyor.O anlattıkça annem bağırmıyor.Ablam da ağlıyor şimdi.Korkmuş olmalı benim gibi.Çok ses var dışarıda.Annemin canı yanıyor ama onlar hiç üzüntülü değiller.Heyecanlılar.Neden?Benim burda sıkışmamla mı ilgili?
Bu yabancı kadın delirmiş olmalı ! Annemin üzerine çıktı beni bastırıyor.İmdaaaaat ! Çok kötü birşeylr oluyor.Çok kötü hissediyorum.Annem.Ya o ? O çok heyecanlı.Nereden mi biliyorum?O ne zaman üzülse ben de üzülürüm.Ne zaman heyecanlansa ben de heyecanlanırım.Hatta ben içeride oynarken o mutlu olur ben de sevinirim.Şimdi de aynı onun gibi endişeliyim.İmdaaaat! Yine bastırıyor.Ayaklarımın üstüne.Çekmeye çalışıyorum,zaten yer yok.Ben çekildikçe aşağıya kayıyorum.Düşüyor muyum ? Babam nerde,onların sesini duyamıyorum. Bu kadını hiç sevmedim.Karşılaşırsak kötü kötü bakacağım ona.
Nefes alamıyorum.Yani donmuş gibiyim.Patlayacak gibi.Bir saat önce sıcacık sessiz sakindi yerim.Şimdiyse karmakarışık oldu.Çıkmaktan bahsediyorlar.Geliyor diyorlar.Ben mi ?Ben bana göre ben'im de onlara göre de öyle miyim?
Hadi hadi dediklerini duyuyorum.Kimse cevap vermediğine göre bu ben olmalıyım.Daha fazla tutamayacağım kendimi.Düşünmekten çok eyleme geçmeyi severim.Öyleyse geliyorum ben! Hey! Iğğğğğğğ...
Aaaaaaah! Burası çok soğuk,koparılmış gibiyim yerimden.Üzgünüm çok,çünkü beni sarıp sarmalayan duvarlarım yok artık.Ağlamaklıyım.Ağlıyorum,çığlık atarak hem de.Annem ? Aaaa ! Orada,bana bakıyor gözlerini ayırmadan.Gözleri ağlamış sadece yüzü gülüyor.
Geldim ben.Doğdum artık.Kalabalık etrafım.Herkes birşey soruyor.Bana değil.Benim bunları düşündüğümü nereden bilecekler,sevindiğimi,güldüğümü,annemden ayrılmamın üzüntüsünü.Ablama soruyorlar.Oda şimdi geldi.Beni sevsin istiyorlar,korkmuş bakıyor.Kimbilir bana kızmıştır annemizi ağlattım diye.Ben de üzgünüm senin kadar.
Saçlara bak diyorlar.Kel mi sarı mı?Burnuma dokunup seviyorlar.Üstümü silip sardılar da yine annemin içindeki gibi değil sıcaklığım,korunaklığım.Büyür mü diyorlar çok küçük? Kışmış mevsimlerden.Soğukmuş da ben ısınmalıymışım.
Üzerime basan kadını,içerinin sıkışıklığını darlığını unuttum şimdi.Merakla beklediğim dışarısı çok farklı.Epey olmuş ben yuvamdan çıkalı.25 yıl 7 ay 17 gün geçmiş annemden ayrılalı,onun bedeninden sıyrılalı.O zaman uzak gelen mesafemiz çok yakınmış şimdiye göre.Kendimi derdimi anlatamazken sana o ilk gün,şimdi yarınki temrin için anlatıyorum nasıl buraya geldiğimi.
Geldim.Ben geldim.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

GOD İS YOU


İnsanın yüreği şişer mi?Benim şişti.Kapkara kanla dolarak değil pembe düşlerle şişti.İçimdeki sıkışıklık hissi kalbimin itelemesindenmiş meğer gerçekleri.Bu büyüklük hissi kibire yer vermeyecek kadar yüce.Herkesi sevebilecek kadar ...

ARAYIŞ


Her insanın hayatında böyle geçiş dönemleri oluyordur muhtemelen.Öyle olmasını umuyor ve sıyrılıyorum çelişkilerimden.Bir kararsızlık,bir çelişki bir yön verememek gibi geliyor çoğu zaman hayatıma.Saçımın uzun mu kısa mı olacağından tut da,siyasi görüşüm,dini inancım,insanlara olan yaklaşımım sürekli bir değişim halinde.Şöyle bir durum vardır.Kavgalı iki tarafı da objektif bir şekilde duyguları kullanmadan dinlediğinizde ikisine de hak verirsiniz ya...İşte onun gibi bir o tarafa bir bu tarafa katılıyorum.Çünkü ikisine de hak veriyorum.Öyleyse ben yok muyum,kendime ait kararlarım yok mu?Daha iyimser olmak gerekirse çok mu esneğim çok mu şeffaf herşey benim oluruma geliyor.

Yapmak istediğimle yaptığım bile apayrı birbirinden.Duygularım çapraşık.Zira uçan kuşa ''merhaba'' demek gelirken içimden,boğazımda bir düğüm de taş gibi oturmuş iki gün önceki halime.

Enerjimi anlatayım,takdir e şayan olayım derken yine başladım sorularıma,kendimi sorgulamalara.Bir dönem olaylara olanlara çok takmıştım,kızıyor,hırpalıyor,deşiyor,eşeliyordum.Şimdi ise derdim çoğunlukla kendimle.Kendi çeperimle.

İçime düşüşüm öyle durduk yere olmadı.Bu kitabı okuduktan sonra arayışım başladı kendi içimdeki benimi.Keşkelerim yaptıklarıma değil de yapamadıklarıma korkusu sardı.
Durduk yere niye karıştığımı düşününce tekdüze,sorunsuz,ayakları yere sağlam basan halimi sevdiğimi buldum.Kendimi,düşüncelerimi sorgulamaktan bıkmayışım,korkmayışım da bundan.Biryerlerde,derinlerde şüpheye su götürmeyen halime inat sürekli bir çelişki yaratıp geliştiriyorum aslında kendimi.Böylece aşıyorum haddimi,ukala halimle şaşıyor,taşıyorum.

11 Haziran 2010 Cuma

İşimiz Bu


Yaşamak...


Hep birtakım kurallar koyup,sınırlar çizip kendi kendime yine o verdiğim kararlardan sıkılıp ihlal etmek.Kendimle çelişmek değil de değişmek istemek.Olmam gerektiği gibi değil de olduğum gibi olmak.Her vazgeçişte yeni bir ışık yakalayıp peşine takılmak,midemde uçuşan kelebeklerin sesine-hevesine kulak verip anlamlandırmaya çalışmak.Sonra yorulup yine,yeniden başa dönmek.Böyle böyle geçermiş zaman belki de kimbilir ?


Öyleyse gelsin.Hayat bildiği gibi gelsin...

25 Mayıs 2010 Salı

AİDİYET


Bir yere ait olduğunu nereden anlarsın üstad?


6 yıldır mütemadiyen aşındırdığın sokağın başında her saba uyuklayan simitçinin ''günaydın'' diyerek uyardığında vereceği tepkiyi bilmek?Her pazartesi mesken tuttuğu köşesinde dombili bafra pirinççisini görmek?Günün hengamesini unutup bankadaki yüzü ezber edilmiş çalışanların diyaloglarını dinlemek,kaybolmak onların yüzünde?Sokaklara azad ettiğinde kendini bir türlü kaybolamamak kendi içinde,tanıdık yüzlere selam vermekten?Tanımadığın halde kimin nereye gittiğini bilmek gün geçtikçe?

Bütün bunlar mıdır aidiyet,yoksa silikleşmek mi monotonluğun içinde,sıradanlaşmak mı?


Ya birine ait olmak?Belki de onun seni hiç tanımayacağı ihtimaline rahmen onunla uyumak,onunla uyanmak.O başka bir hayat sürerken sensiz,onun olduğu bir hayatı sürdürmek mi habersiz?

16 Mayıs 2010 Pazar

Gitmesen





Her renk var içimde.Dengeye inandığım için belki de.İnsanın hep çok iyi ya da hep çok kötü olamayacağı gibi.Her renk ve her duygu eşit olarak dağılmalı ki iç ve dış balans sağlansın.






Derindeki en yoğun duyguları dışa vurmadıkça normal gelirsin insanlara.Dert yok tasa yok hayat çok kolay gibi.Oysa mümkün müdür düşünen bir insan işin hayatın su gibi akıp gitmesi.Etrafta çeşit çeşit kötülük kol gezerken.






Haydi herşeyi boşvermiş olayım da kendim için birşeyler isteyeyim desem.Onu da yapamıyorum.Ben istedikçe ihtimaller azalıyor.1 haziran da gidiyor.Hayatıma girmeseydi de yine dursaydı gözümün önünde.Kendi kendime kolaylaştırıyordum hayatı onu düşünerek.Olasılıklar türetip oldurmaya çalışıyordum.






Kabullenmek çaresiz bırakıyor böyle durumlarda.Sesimi duyurmaya çalışsam oda külliyen cesaret işi.Kendime güvendiğim kadar ona da güvenebilsem belki daha da kolay olurdu.






Bir süre daha rölantide hem kendimi hem olacakları izlemek en iyisi.Zira elimden daha fazlası gelmiyor,gelemiyor.






Gitme demek olmaz da,gitmesen.Renklerim sende soldu desem..Vicdan azabı değil amacım durumumun vehametini özetlemek.Velhasıl böyleyken böyle...

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Zaman gitsin,sen kal olduğun yerde

Yazmaktan en korktuğum zamanlardan birinde,yine açıp blog arşivini karıştırdım.Okudukça seni,okudukça kendimi buldum.Kimsenin duymadığına emin olarak sesli sesli güldüm.


Yazıların çoğunda-en umutsuzlarında bile-hep bir heves vardı yaşama dair.Ve bu hevesten güç alarak haklı buldum yaşamaya olan inancımı.



Ben de şaşkınım;senin de dediğin gibi hayatımda hiç tanımadığım birini aslında herkesten çok tanıyormuş gibi olup,kimseye derdimi anlatamayacağım zamanlarda en çok anlayan olduğuna...



Kimbilir bunun da açıklaması sadece yaşamımızdaki gerekliliklerden ibarettir.Öyle olması gerektiği içindir.



Sen insanlara değer vermeyi biliyorsun,kıymetli oluşun buradan geliyor.Çevrendeki insanlar tıpkı benim seni görmeden önce hayal ettiğim küçük kızı buluyorlar sende,katıksız içtenliğinde.


İyiliğe,dürüstlüğe,karşılıksız sevgi ve dostluğa inancımı yitirdiğim zamanlarda hep burada olman güzel.Çünkü bu değerleri inkar edemeyeceğim kadar gerçek bir dostsun.


Zaman gitsin sen hep prenses olarak kal,hayat öyle olmana izin vermese bile...


20 Nisan 2010 Salı

Gerçek mısın, yalan mısın, masal mısın dünya!


Hiç olmasaydı diyebileceğim bir gün..Olması gerektiği için oldu demek teselli etse de sorgulamaktan kendimi alamıyorum.Neden,neden,neden?


''Ex olma''nın tanımını bu kadar yaşamamıştım.Bir beden solarken an be an,ayrılırken can bedenden,biz kaldığımız yerden-dünyamızdan yaptığımız ısrarlı geri döndürmelere rağmen soğumakmış.Eşi,dostu,çevresi,ailesi,torunu,yaşanmışlıklarıyla bir bütünken,sadece ve sadece bir bedenden ibaret olmakmış.Geçmişini bugününü anı yapıp,yarınını silip atmakmış.Yok olmakmış.


Şanı,şöhreti,şaşaayı al da toprağa sür şimdi...
Ağırlaştım.Hep geri geleceğine inandım.Hadi! dedim içimden blöf yapıyorsun gidemezsin,gitmen için neden yok.Oysa çok küçük düşünmüşüm.Benim detaylarım bir insanın yazısını değiştirmeye yetmezmiş.Anlıyorum çok kafa yorduktan sonra da,vicdan susmayınca akıl telkin olmuyor.

6 Nisan 2010 Salı

KARA KUTU


Yeni yağmış yağmura rağmen aydınlık havaya karşı gözlerim kamaşarak çıkmıştım işten.Ve ıslak toprak kokusunu içime çektikçe beslenmişti ruhum.Bu canlılıkla beraber servisi beklemeyi es geçip yürümüştüm.Yürürken de pekçok şey düşünüp eğlenmiştim.Kırmızı ışıkta bekleyen servisten önce gideceğim yere vardığım için mesela.Sağlıklı yaşam gurumun bir parçasıydı zira yürümek.Ancak bunların hepsi -miş'li geçmiş zamandı...

Bu filmi izledim.Beklediğiminden çok çok farklı bir filmdi.Çıktığımda boğazıma bir düğüm oturdu...

Dönüş yolunda canım çok sıkkındı.Hala öyle.İçimdeki kara kutu açılana kadarmış güllük gülistanlık.Derin düşüncelere dalarsın da nerde olduğunu ne duyduğunu unutursun ya.Ta nelerden sonra,epeyce yolu yarılamışken,Japon çizgi filmlerdeki kocaman gözlü ince parmaklı kızların ağlamadan önce göz pınarlarında bir su taşkını meydana gelir ya.Öyle bir su taşkınına ramak kala farkına vardım ne duyduğumun.Kulaklığımda Levent Yüksel ''ağlıyor musun,ağlama.''diyordu.
O an farkına vardım.Yine tepeden birileri benimle alay ediyordu.Hem bana bunları yaşatıp hem ardından bunca zaman geçmesine rahmen hatırlatmak için reklam panolarını,apartman isimlerini,yanımdaki kouşmalara sıkıştırılmış sözcüklerle hatırlatıp sonra da o şarkıyı denk getirmek.Takdire şayan...
Benimle birlikte yeniden yağmaya başlayan yağmurla yarıştım bir süre kimsenin görmediğini umarak.Ardından benimle alay edenle restleştim.Sıradaki şarkı benim film müziğim olsun dedim.Ne dese beğenirsiniz?''It was love '' dedi.Öyleydi.Artık değil...


1 Nisan 2010 Perşembe

PELESENK


Yeşil,tshirt şeklinde bir anahtarlığım vardı üzerinde Free,Single&Young yazan...Bugün bunu ciddi anlamda hissettim.
Öğlene kadar dışarıya çıkılamaz gibi duran hava,öğleden sonra sanki hiç gürleyip çatlamamış gibi çiçek açtı resmen.Havanın her an kapatabileceği ihtimalini kaale bile almadan tiril bir elbise ve deri ceketimle attım kendimi sokağa.
Cadde çok eğlenceliydi.Çok şirin bir durak yapmışlar;içinde yeşil bir koltuk,pembe peluş bir yastık yanında da komidinin üzerinde eski tip bir telefon.Sanırım türktelekomun reklamıydı.Nikond80 im olsaydı da çekebilseydim diye çok iç çektim.Bir de yine bir etkinlik kapsamında yanımdan bando geçti ki görülmeye değerdi.Saksafonlu davullu zilli baya bando.Film festivaline iki bilet aldım farklı günlere tek kişilik!Biri ''Annem Hayatta Olduğu İçin Mutluyum'' (bende) diğeri Emir Kusturica filmi ''Elveda''...
Üç saat zamanın farkına varmadan gezdim dolaştım.İki tane bikini üstü aldım flaş mavi ve flaş pembe.Midem kazındı.Kızılkayalar'dan üç tane ıslak hamburger yedim,limonata içtim.Dördüncüyü yiyesim vardı utandım ayıplarlar diye (bu konuyla ilgili ayıplanmışlığım vardır vaktiyle)
Dönüş yolunda 10 yaşlarında bir erkek çocuğun,özene bezene dikilmiş laleleri hunharca kopardığını gördüm.
Müdahale edemedim.
Günü bitirdim,kursu ektim.
İçim rahat
Single Free Young :)

28 Mart 2010 Pazar

H.Ş.Y.T.


Rüyamda bir balıkla tanıştım

Onunla senden benden

Göç etmekten konuştum

Biraz garip,şimdi bakınca

Hayvanlar konuşamaz

İnsanlar duymadıkça...

25 Mart 2010 Perşembe

SİMÜLASYON


İkili ilişkilerde bu şart,tester süreci...


Sen yine kendin olursan ol da karşındakinin ( karşındaki derken karşı karşıya durduğun değil de ilişki içinde bulunduğun manasında ) bir demosu ile bir müddet deneme yapmak lazım.Yani aynı onun gibi tepkiler verecek olası durumlara sadece kalıcı hasar bakımından (:)) iz bırakmayacak demo olduğu için.


Yanlız o kadar gocunuyorum ki yanlış anlaşılmaktan kendi kendime konuşurken bile açıklama gereği duyuyorum detayları.Yazık...İşte böyle bık bık irdeleye denetleye kendimi tutuk bişey olucam sonunda o olacak!


Bunun patentini kim alırsa alsın,bi şekilde hayata geçirsin de parasında şanında şöhretinde değilim,insanlığa hayrım dokunsun yeter.


Çok zor olmamalı,şöyle ki;simüle edilecek şahsın -Dilek Önder olsa ''dana'' derdi burda-birebir tepkileri kopyalanır.Hatta belki uyku esnasında falan anında sinyallerle kaydedilir.Sonra birliktelik düşünülen kişiyle uyumuna bakılır.Alışverişe mi gidilecek?Bakalım ne tepki veriyor (dana) Hasta mı oldun? İlgilenecek mi yoksa kendi derdinde mi? Bunlar önemli...


Yanlız küçük bir detay gibi görünen asıl nüans olayı legalleştirebilmek için simülatörün onayının alınması ki buna her babayiğit in sıcak bakacağını sanmıyorum.


Teknolojinin ilişki kirliliği yaptığından yakınırken yine bu derde teknolojinin deva olabileceğine inanmak.Zehir-panzehir olayı...
PS yaşanmışlıklar insanı mucit yapar

20 Mart 2010 Cumartesi

BAHAR KOKUSU


Güneşin geri gelmesi ve içimi dışımı aydınlatması sonucu pür neşe olma aday adayıyım.Tuhaf bir beklenti oldu zira şenlenmeyi beklemek değil de an be an yaşamak gerek derim.Zaten de,abuk sabuk şarkılar söyleyip D vitamini alma bahanesiyle gün ışığı alan ameliyathane köşelerinde dersi kaynatan öğrenci kıvamında iş yapmayan yapanlara da mani olan şeklindeyim bir süredir.


Kokuyu aldım.Sıcak havalarla bütünleşmiş,közlenmiş mısır,hıdırellez ateşi,taze biçilmiş çim,kısa ömrüne aldırmadan aldığım sümbülüm ve saçlarımı fön makinası değil de kendi halinde kurumaya bırakma suretiyle aldığım nemli saç ,temiz çarşaf ve soğuktan donmadan,içeri girmesine izin verdiğim sabah çiğliği kokusu.


Ve bundan 8 gün sonra yaz saati uygulamasına geçildiğinde,iş çıkışı karanlığın zifiriyle değil de çifte kavrulmuş gün ışığıyla karşılaşınca kış uykusu miskinliğimden tamamen kurtulurum

14 Mart 2010 Pazar

LEGO


Çakralarım açıldı ya bir hafta öncesine göre bir mikar daha rahat içim.Öyle her an gürleyip çatlamaya hazır fırtınalar kopmuyor en azından içimde.En şiddetlisi Esintoş un şifalı elleri üzerimdeyken enerjim çılgınlar gibi dalgalanıp boğazımda bir düğüm yarattıktan sonra bir gözyaşı deryasına dönüştü.Diyafragmamın üstünde bir ısı ve çekilme hissediyorum dediğimde ''orası solar plexus çakran'' dedi.Önemli bir yermiş.Reiki hakikaten şifalı birşey hocam.


İşte bu bağlamda rüyalarıma da yansıdı bu düzen.Rüyalarımı herzaman önemsemişimdir.Önemsenmesi gerektiğini de düşünüyorum.Olmayan birşeyleri görebiliyorsak hem de gerçek kadar hissettirdiği için kaale alınması gereken bir durumdur zannımca.


Her ne kadar önemsemiş olsam da bunu başkalarına anlatıp kafa şişirmenin ve hatta yorum beklemenin saçma-gereksiz olduğunu düşünüp kendime saklarım.Zira zihnimin arkasında yer etmiş ve rüya olarak kendini göstermiş her görüntünün bizde 3 boyutlu bir karşılığı mutlaka vardır.Birbaşkası neden çözümlesin ki benim en derinimdeki kurgularımı?


Aydınlık yüksek biryerde birsürü legoyu dağıtmış duruyorum bu kez.Bahsettiğim mekan bir ev.Eski lojmanıma çok benziyor.13. katta bir bölümü tamamen cam,adalara ve gökyüzüne çok yakın.Önce logolar amatör bir elden çıkmış ya da küçük bir çocuğun gelişigüzel oynaması gibi renkleri karmakarışık.Alıp hepsini dağıtıyorum ama öyle sinirle öfkeyle değil.Gayet sakin ve huzurluyum.Düzene koymaya kararlı.Çoğunluğu beyaz olan legoları renklerine göre ayırıyorum önce.O kadar sakinim ki hiç acelem yok.Arkama bakıyorum-camekanlı bölümden salona doğru- önümdeki onlarca logonun kat be kat fazlası düzenli bir şekilde iç içe geçirilmiş.Daha bir iştaha geliyorum önümdekileri düzenlemek için.

8 Mart 2010 Pazartesi

E ŞIKKI !



Gecenin 3.24 ünde beni yazmaya iten yastığa gömülen gözyaşlarımdır.Hükümsüzdür.





İç savaşım bitemedi gitti.Kimsenin beni duyamayacağı ancak akustiği güzel yankılı mümkünse yüksek biryerde bağıra bağıra bitirmek istiyorum içimdeki öfkeyi.Kimseler duymasın da üzülmesin diye.Hele annem kesinlikle duymamalı binde birini bile ızdırabımın.O beni hep güçlü bilmeli,kırılgan nanemolla değil.





Şimdi,uyanmadan önce ağlama ancak uyandıktan sonra inleme,uluma şeklinde duyduğum nöbetlerim neyin tezahürüdür?





Ayaklarımı petek e dayamak sureti ile başımın ''kıble'' ye gelmesinden mi


Premens e karşılık gelen hormonların aşka gelmesinden mi


Ay dolunayda mı


Magnezyumumdaki acıklı düşüş mü





Hepsinin telafisi var da;ya e şıkkıysa,hiçbiriyse.Kronikleşir,kabuk bağlamaz da sürekli akarsa...









3 Mart 2010 Çarşamba

CEMRE


Zihnimi açtım 3. cemrenin içime düşmesini bekliyorum.Zira çok üşüyorum...


Balık burcunun etkisinden midir bilinmez aşırı duygusal-ağlak oldum.Ota b*ka gözlerim dolar oldu.Mart ayında aşka gelen kedilerin azgın inleme seslerinde bile üzülecek birşey bulacak kadar vahim boyutta duygusallığım!


Yarın hava 15 derece imiş.Aman ne hoş! Sabah 8 akşam 6 kapalı ortamda çalışan biri olarak bu durum da ne yazık ki benim ve benim gibiler için bir mutluluk kaynağı yaratamıyor.Oysa ne çok ihtiyacım var güneş ışığında kemiklerimin ısınmasına.


Eve gelirken bunları düşündüm.Hava sıcacık olsa.Yalınayak toprakta yürüsem.Hatta bütün vücudumu toprağa gömsem deniz kenarında kuma gömer gibi.Birsürü mineral vardır diyerekten.Sonra bunun pek de iyi bir fikir olmadığını da düşündüm.Toprak nemlidir hem o kadar steril toprak nerde.Birsürü larva,fosil ığğğğğğğğğğ!


Neyse,her zaman ne derdik ''mutluluk içimizde''.Sevinilecek bişeyler mutlaka vardır.Ben bi içime bakıp geliyorum...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Buyur Burdan Yak!


Sinir harbi içindeyim.Coşkusal yazılar yazma ümidiyle baktığım blogumda,çakma versiyonuma rastladım.Ne ayak anlamadım.İşi gücü bırakıp önce ismimi ''atropa bella donna makarena'' olarak ti' ye alma suretiyle benim cancanıma yazdıklarımla alay etme cüretini gösterebilip kendini saklı tutma cesaretsizliğini sergileyen amaçsız şahıs!Bu yazımı sana ithaf ediyor,söyleyecek çok söz bulduğum halde senin bu şekilde tatmin olacağını umarak hepsini kendime saklıyorum.
Beter ol!

4 Şubat 2010 Perşembe

CHANGİNG

Herşey hızla değişiyor.Belki de ben öyle istediğim içindir.Değişmesini istediğim için.Ve bu değişim korkuyla beraber bir iç huzuru yaratıyor.

1 Şubat 2010 Pazartesi

ÖNYARGI


Hiç bahsetmiş miydim bundan?Önyagıdan.Herşeyden önce geldiğinden ve herşeyi ezip geçtiğinden.

Yenilenmek arınmak ve iyileşmek istedikçe önyargıların pençesine düşmekten ya da.Sahiplenilen en temel duygunun içtenlik,sevgi,anlayış,sabır değil de önyargı olduğundan.Bahsetmiş miydim?Anlatayım öyleyse.

Madalyonun görünen yüzünden ilk kararı verip kalemi kırmak var ya.Budur ilk emaresi.Kesilip biçilir en uygun kumaş.Ucuzsan ucuz,değerliysen en bulunmaz olanından.Tabi değer mevzusu apayrı bir uzmanlık alanı.Bunun da kriterleri efendime söyleyeyim iş,gelir durumu,eğitim,aile,memleket,hobiler ve diğer kültürel etkinlikler olarak gösterilebilir.Cv alındıktan sonra uygun kategorideki uygun rafa yerleştirilir.Ölçüm işi bitmiştir.Hangi kumaştan ne kadar olduğu ilk görüşmede belli olur mesela uzman gözüyle.

Madalyonun diğer yüzünde-derinde-ne var merak konusu değil ancak değinmekte fayda var kazanım açısından.Kazandığını zannedebilirsin zira kaybederken.Özlük haklarına değinmeden tarafsız ve şeffaf olmalısın yoksa layık gördüğün kumaş çeker,yazık olur.Eleştiriye kapatmalısın vesveselerini.

Kim neyi neden yaptı,nerden nasıl geldi?Bunlar hep iyi birşeyler bulmak üzere yol gösterici olmalı.İpe götürmek için ipucu kıvamında değil.Zaten olsun istedikten sonra gözündekini oldurmaya da öldürmeye de mazeret çok bulunur.

31 Ocak 2010 Pazar

YEŞİL İSTANBUL PAPAĞANI'NA İTHAFEN


Uykularımdan kaçar oldum iyi mi

Ve bir yeşil İstanbul papağanını kıskanacak kadar çalıntı hayallerim var

Korkuyorum ilişmeye iletişmeye

Eski bir dostmuydu

Yoksa silindim mi hafızasından selamı kesecek kadar

Uzak durmayı uygun gördüyse benden kendine

Saygı durmak gerek

Mesafeye de sevgiye olduğu kadar

Biryerde nefes aldığını bilmek bile

En güzel işaret

Mutluluk kimine küser kimine başlar
Son sözlerim yeşil İstanbul papağanına...


PATİ


Yine agresif yine sinirliyim(anlatım bozukluğu mu oldu bilmiorum da pekiştirmeden doğru ifade edemezdim şu anki halimi).

Gerçekte çoğunlukla öyle olmadığım halde.Ya eğlenmeyi seven mizacımdan,ya yıldızımın gücünden,ya da daha önce de yazdığım üzere mutsuzluklarımı paylaşmaktan pek de hoşlanmadığım için.

Ve fakat nasıl Tanrı'ya genellikle başımız sıkıştığında,dara ya da çıkmaza düştüğümüzde yakardığımız gibi ben de sana (sevgili blog) her dara düştüğümde anlattığım gibi negatif iyonlarımı;mutsuz,nursuz bir insan eşgali veriyorum her seferinde.

Neden mi sinirliyim?Sözün özü bu aslında da özlemişim ya yazmayı coştum yine dalgalanıyorum sadede gelene kadar.
Empati kurmak gerekir ya hani her zaman,üzülenle üzülmek,sevinenle sevinmek,seveni sevemesen de huyuna gitmek.En güzel paylaşım budur ya!İşte bu noktada suistimalin daniskasından nasibimi aldığım için.

Eskiden şöyle olurdu bende;yaşarken farkına varmazdım da almam gereken derslerin,bir süre geçip sindirdikten sonra dank ederdi kıssanın hissesi.Artık kendi hayatıma krokiden bakıp analiz ediyorum ki sindirmeden tükürüyorum ağzımın tadı kaçmadan.
Kendi derdini unutup dertlenirsin çok içten yapıldığını sandığın bir iç dökmenin üzerine.Kaskatı durup objektif olmak yerine içlenir kadın kısmısı çoğunlukla.Bunu bilen ve kendine iş edinmiş olan ise senin kabuğuna çekilmiş olmanın farkına vardığı ve aslında dış dünyayla pek içli dışlı olmaya niyetli olmadığın halde herşeyi ezip geçer konuyu döner dolaşır kendine getirir.Karşılaştığın ve beklemediğin içtenliğine (güya) dayanarak kendini hacı-hoca ilan eder.

Sen de tarafsızlığının (ne onun gibi olabilmişsindir çünkü ne de kendini savunabilmişsindir) altında ezilip nacizane bir savunma beyan edersin.

Bilir kişidir ya zat-ı muhterem o kadar da değil haddini aştın türünden açılım üstüne açılım yaparak dumur zelzelesine tutar.

İçtenlikten ve özgünlükten uzak duygusal çözünümlerinin de adresini verir alıntı olmasına umursamayarak

Empati oluverir sana Antipati

14 Ocak 2010 Perşembe

HEADACHE



Sayılı gün geldi geçti.Bana da yol göründü.Felicity den sonra göçmen kuşlar kervanına katıldım sonunda.Az da olsa-1 hafta kadarcık-bir süredir içinde bulunduğum keşmekeşten sıyrılmama kafa dağıtmama yeter şimdilik.


Yorgun ölmek deyiminin hakkını verecek kadar tozuttuktan sonra-Tanrım nedir bu baş ağrısı ne düşünebiliyorum ne konsantre olabiliyorum içimden gelenlere-vesselam sağlığım teklemeye başladı.