25 Mayıs 2010 Salı

AİDİYET


Bir yere ait olduğunu nereden anlarsın üstad?


6 yıldır mütemadiyen aşındırdığın sokağın başında her saba uyuklayan simitçinin ''günaydın'' diyerek uyardığında vereceği tepkiyi bilmek?Her pazartesi mesken tuttuğu köşesinde dombili bafra pirinççisini görmek?Günün hengamesini unutup bankadaki yüzü ezber edilmiş çalışanların diyaloglarını dinlemek,kaybolmak onların yüzünde?Sokaklara azad ettiğinde kendini bir türlü kaybolamamak kendi içinde,tanıdık yüzlere selam vermekten?Tanımadığın halde kimin nereye gittiğini bilmek gün geçtikçe?

Bütün bunlar mıdır aidiyet,yoksa silikleşmek mi monotonluğun içinde,sıradanlaşmak mı?


Ya birine ait olmak?Belki de onun seni hiç tanımayacağı ihtimaline rahmen onunla uyumak,onunla uyanmak.O başka bir hayat sürerken sensiz,onun olduğu bir hayatı sürdürmek mi habersiz?

16 Mayıs 2010 Pazar

Gitmesen





Her renk var içimde.Dengeye inandığım için belki de.İnsanın hep çok iyi ya da hep çok kötü olamayacağı gibi.Her renk ve her duygu eşit olarak dağılmalı ki iç ve dış balans sağlansın.






Derindeki en yoğun duyguları dışa vurmadıkça normal gelirsin insanlara.Dert yok tasa yok hayat çok kolay gibi.Oysa mümkün müdür düşünen bir insan işin hayatın su gibi akıp gitmesi.Etrafta çeşit çeşit kötülük kol gezerken.






Haydi herşeyi boşvermiş olayım da kendim için birşeyler isteyeyim desem.Onu da yapamıyorum.Ben istedikçe ihtimaller azalıyor.1 haziran da gidiyor.Hayatıma girmeseydi de yine dursaydı gözümün önünde.Kendi kendime kolaylaştırıyordum hayatı onu düşünerek.Olasılıklar türetip oldurmaya çalışıyordum.






Kabullenmek çaresiz bırakıyor böyle durumlarda.Sesimi duyurmaya çalışsam oda külliyen cesaret işi.Kendime güvendiğim kadar ona da güvenebilsem belki daha da kolay olurdu.






Bir süre daha rölantide hem kendimi hem olacakları izlemek en iyisi.Zira elimden daha fazlası gelmiyor,gelemiyor.






Gitme demek olmaz da,gitmesen.Renklerim sende soldu desem..Vicdan azabı değil amacım durumumun vehametini özetlemek.Velhasıl böyleyken böyle...

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Zaman gitsin,sen kal olduğun yerde

Yazmaktan en korktuğum zamanlardan birinde,yine açıp blog arşivini karıştırdım.Okudukça seni,okudukça kendimi buldum.Kimsenin duymadığına emin olarak sesli sesli güldüm.


Yazıların çoğunda-en umutsuzlarında bile-hep bir heves vardı yaşama dair.Ve bu hevesten güç alarak haklı buldum yaşamaya olan inancımı.



Ben de şaşkınım;senin de dediğin gibi hayatımda hiç tanımadığım birini aslında herkesten çok tanıyormuş gibi olup,kimseye derdimi anlatamayacağım zamanlarda en çok anlayan olduğuna...



Kimbilir bunun da açıklaması sadece yaşamımızdaki gerekliliklerden ibarettir.Öyle olması gerektiği içindir.



Sen insanlara değer vermeyi biliyorsun,kıymetli oluşun buradan geliyor.Çevrendeki insanlar tıpkı benim seni görmeden önce hayal ettiğim küçük kızı buluyorlar sende,katıksız içtenliğinde.


İyiliğe,dürüstlüğe,karşılıksız sevgi ve dostluğa inancımı yitirdiğim zamanlarda hep burada olman güzel.Çünkü bu değerleri inkar edemeyeceğim kadar gerçek bir dostsun.


Zaman gitsin sen hep prenses olarak kal,hayat öyle olmana izin vermese bile...