2 Ekim 2010 Cumartesi

GOD'S EYE


Bugün annemin raporunu almak için Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi ne gittim.Gitmeden iki kez aradığım halde her arayışımda üstünkörü cevaplar verilmek sureti ile günümün heba olmasına sebep oldu oradaki sarsak şahsiyet.Zira hastane çok uyduruk biryerde,ulaşımı zor ve zaman alıyor.Bu nedenle hangi saatlerde gelmeliyim,gelirken ne getirmeliyim sorularıma tatmin edici cevaplar alamayınca öğleden sonra gittim.
Üç saatlik uyku ile gün boyu halletmem gereken işlerimi bitirip hastaneye ulaştığımda yorgunluğum öfkeye dönüştü.

Öfkemin dağladığı beynim,baş ağrım ve kısık gözlerimle bir yandan ağzımı bir mendille kapatmak sureti ile zemin kat-dokuzuncu kat arasında kağıt parçaları için seyrüsefer yaptım.Asansör 20 dk da bir geçiyor her kattan ve her seferinde içi tıkabasa dolu iken.

Artık bitmesini umarak bir hışım zeminden asansöre bindiğimde bu kez sadece ''O'' vardı. O yoktu sadece gözleri vardı.Gözleri gençti,üzgün ve hastaydı da.Saniyeler kadar uzun gözgöze kaldıktan sonra kaçar gibi uzaklaşım gözlerinden.Yere bakım.Utancımdan.Gençtim,bakımlı ve sağlıklıydım.Buna rağmen mutsuzdum ve sinirliydim de.O ise benden daha körpe olan bedeni hastalıktan nefes alabilen bir kadavraya dönüştüğü halde sadece imrenen gözlerle bakıyordu.Ne öfke vardı ne isyan.Sadece özenç.Bende ise onun bana hevesle bakan bakışlarına karşılık utanç.Küçüldüm ve ezildim.Her katta durup 9. kata kadar en fazla 5 dk geçen asansörde 5 saat sorguya çekilmiş gibi ecel terleri döktüm.Benden ayırmadı gözlerini ve gözlerinin içindeki özenmeyi.Bakmadığım halde omuzlarımı çökertti.

Kimi zaman bir cenin ile,bir bitki ya da bir su damlasında tezahür eden tanrı bu kez o küçük kızın gözlerinde meydan okuyordu.Hala şükredebileceklerin varken hayıflanma !